Tekno Club
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


        Tekno ClubHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz : Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız : 0

 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapSohbet
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Robin Hood 2010 Dvdrip İndir İzle
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimePerş. Tem. 22, 2010 5:54 pm tarafından Admin

» I KNOW YOU WANT ME (CALLE OCHO)
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeÇarş. Mayıs 05, 2010 6:52 pm tarafından Admin

» Bazı sözler
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeÇarş. Mayıs 05, 2010 6:52 pm tarafından Admin

» Nikola Tesla
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeÇarş. Mayıs 05, 2010 6:51 pm tarafından Admin

» Hayat ın anlamı (Bu benim dörtlüğüm sace)
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeÇarş. Mayıs 05, 2010 6:50 pm tarafından Admin

» Selam ben Kaan
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeÇarş. Mayıs 05, 2010 6:38 pm tarafından Admin

» Zindan Adası Full 2010 Dvdrip İndir İzle Türkçe Dublaj
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimePaz Nis. 11, 2010 9:45 pm tarafından Admin

» Teknolojiyi seviyormusunuz?
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Nis. 03, 2010 2:22 pm tarafından Admin

» Uçan Koltuk
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeSalı Mart 30, 2010 8:03 pm tarafından Admin

Kimler hatta?
Toplam 3 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 3 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 114 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 9:51 pm tarihinde online oldu.

 

 Edebiyat Terimleri Sözlüğü

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:12 pm

Edebiyat Terimleri Sözlüğü

A

ABSOLUTİZM
Mutlakçılık.
Herhangi bir eserde ya da ilkede bir ebedinin varlığına ve
değişmezliğine inanmak, eseri ya da ilkeyi bu değişmeze göre incelemek.

AÇIK
HECE
Türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa heceler.
Örneğin a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi. Arapça ve Farsça’da ise sözcüklerde
sesli harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere verilen
isim. Örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi. Aruz vezninde bütün açık heceler
kısa hece olarak kabul edilir.

AÇIKLAMA
Edebi bir eseri geniş
okuyucu kitleleri için anlaşılabilir hale getirmek için yapılan yazılı
çalışmalar. Sanatçılar eserlerinde anlamı herkes tarafından bilinmeyen
sözcükler, deyimler, durumlar ve düşüncelerle, sanatlar kullanır.
Bunların her biri bir olay, bir durum ya da düşünceyi ifade eder.
Okuyucu bunları çözmeden eserin bütününü anlayamaz. Açıklamanın amacı bu
anlamayı sağlamaktır.

AÇIKLIK
Bir metinde belirtilmek istenen
duygu ve düşüncelerin kolay, anlaşılır, herhangi bir ek yoruma
açıklamaya gerek kalmadan kavranılabilir olmasıdır.

ADAPTE
Herhangi
bir dilde yazılmış bir eseri, başka bir dile yer ve kişi adlarını
değiştirerek, olayları örf ve adet, duyuş ve düşünüş bakımından
aktarıldığı dili konuşanların hayatına uygulamak yöntemli serbest çeviri
tarzıdır. Türk edebiyatında daha çok tiyatro eserlerinde kullanılır.
Örneğin Tanzimat edebiyatı yazarlarından Ahmet Vefik Paşa’nın
Moliere’den yaptığı adapteler gibi.

ADAPTASYON
Farklı türde
bir eserin (roman, öykü, anı gibi), sahne veya sinemaya uyarlanması ya
da farklı türde bir eserden (roman, destan, öykü gibi) farklı bir edebi
eser (örneğin oyun) meydana getirilmesidir.

AED
Eski
Yunanlılarda şiirlerini lirle söyleyen saz şairlerine verilen ad.

AFROZİM
Çeşitli
konularda mutlak bilinmesi gereken ana özellikleri kısa, açık ve
anlaşılır bir biçimde anlatma sanatı. Yazarların derin anlam yüklü
vecizelerine de afrozim denir.

AĞIZ
Bir anadilin herhangi bir
şivesi içinde var olan söyleyiş farkıdır. Ağızlarda dilbilgisi ve
sözcükler farklı değildir ancak bazı sesler değişik söylenir. Rumeli
ağzı, Karadeniz ağzı gibi.

AHREB ve AHREM
Rubai vezinlerinin
ana ölçüsüdür. Mef’ulü ile başlayanlara ahreb, mef’ulün ile başlayanlara
ahrem denir.

AHSENÜ’L KASAS
Kıssaların, hikayelerin en
güzeli. Bu deyim, Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Suresi’nde geçen Yusuf
kıssasını anlatır.

AKD Ü HALL
Düğümleme ve çözülme. Divan
edebiyatında nesir bir eseri nazma çevirmeye akd, nazım bir eseri nesire
çevirmeye hall denir.

AKICILIK
Sözcük ve cümlelerin dile
takılmadan kolayca okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin
rahatlıkla anlaşılır şekilde ifade edilmesi. Akıcılık, düşüncelerin bir
düzenleme kapsamında sıralanması, bu düşüncenin herkes tarafından
bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa
ve yapı bakımından doğru olması ile sağlanır. Akıcılık, içerikten çok
bir üslup özelliğidir.

AKROSTİŞ
Bir şiirde dizelerin ilk
harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük
meydana getirmesi. Divan edebiyatında akrostiş’e muvaşşah ya da istihrac
denir. Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş “üç dize” anlamına
gelir.
Örneğin:
Varolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar
Elden
ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var
Dünyada aşkımız ölüm gibi
mukaddes
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler
Âlemde bu andır
bize dost esen rüzgar
Cahit Sıtkı Tarancı
Şiirin dizelerinin ilk
sözcükleri alt alta okunduğunda “VEDİA” ismi çıkıyor.

AKS, AKİS
Bir
cümlede, bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük topluluklarının yerleri
değiştirilerek yapılan söz sanatı. Cümle ya da dizede bir sözcük
diğerinin önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize tekrarlanır.
Tard ü aks veya aks ü tebdil de denir. Aks-i tam (tam akis) aks-i nakıs
(eksik akis) olmak üzere iki türü var.
Aks-i tam, cümle ya da
dizenin anlamlı iki parçası kalıp halinde yer değiştirir, ekleme ve
çıkarma yapılmaz. Örneğin:

Mümkün değil Hudâyı bilmek de bilmemek
de
Mâtem görünür şâdi şâdi görünür mâtem

Aks-i nakıs, Cümle
ya da dizelerde anlamlı sözcük topluluklarının yerlerinin bazı ekleme ve
çıkarmalar yaparak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin:

Hayran
oluyor kudretine, sun’una insan
Hayran oluyor kudretine, sun’una
hayran
İsmail Safa

Gelse der-gâhına ikrâm görürler küremâ
Kürema
dergehine gelse görürler ikrâm
Ziya Paşa

AKSAN
Vurgu
demektir. Söyleyiş farkını belirtmek için bazı seslerin üzerine konur.

AKS-İ
MÜFRED
Bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması halinde
yine anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir. Örneğin ayak-kaya gibi.

AKSİYON
Bir
edebi eserde olguların akışıdır. Örneğin bir romandaki aksiyon,
tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin çıkarılmasından sonra kalan
olaylardır.

ALAKA
İlgi. Bir sözcüğü gerçek anlamının dışında
bir anlamda (mecazi) kullanmak için düşünülen ilgiye alaka denir. Edebi
sanatların çoğunda bu durum söz konusudur. Bu ilişki ne kadar uygun
olursa edebi sanat o derece yerinde ve güzel sayılır.

ALEGORİ
Bir
düşüncenin canlı bir varlık olarak anlatılması. Soyut bir düşünceyi
heykel ya da resim ile göstermek gibi. Örneğin adalet düşüncesinin gözü
bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla anlatılması gibi.ALİTERASYON
Şiir
ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla aynı sesleri taşıyan
sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak. Örneğin:
Seherlerde seyre
koyuldum semayı, deryayı
Tevfik Fikret

Karşı yatan karlı kara
dağlar kayıptır.
Dede Korkut

ANA DUYGU
Bir düşünceden çok
bir duyguyu dile getirmek, okuyucu ya da dinleyiciye hissettirmek,
onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da konuşmaların öne çıkarmak
istediği asıl duyguyu anlatır. Ana duygu bir metnin özünü oluşturur.
Metinde bu duyguyu destekler haldeki bütün yardımcı duygu ve düşünceler
hep ana duyguya bağlanarak onun daha anlaşır ve duyulur olmasını sağlar.
Ana duygu konu anlamına gelmez. Konu anlatılan şey, ana duygu ise bu
anlatılanlardan çıkan sonuçtur.

ANA FİKİR
Belirli bir konuda
yazılmış eserlerin temelini oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen asıl
düşünce.

ANAGRAM
Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka bir
sözcük kurmak. Örneğin sahip anlamındaki “malik” sözcüğü ile tamamlamak
anlamındaki “ikmal” sözcüğü kurulabilir. Anagram çoğunlukla özel
isimlerde yapılır. Gerçek isim yerine o isimdeki harflerle yapılan bir
başka isim kullanılır.

ANAKRONİZM
Meydana geliş tarihi kesin
olarak bilinen bir olayı yaşadığı zaman belli olan bir kişiyi, değişik
bir tarihte gerçekleşmiş ya da yaşamış gibi gösterme. Örneğin Nasrettin
Hoca’nın Timur ile ilgili fıkraları gibi. Anakronizm bilgi eksikliğinden
kaynaklanabilir ya da bir amaç için bilinçli olarak yapılabilir.

ANALİZ
Bir
bütünü parçalarına ayırarak detaylı inceleme. Bir edebi eserin analizi,
olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı incelenmesi yöntemiyle
yapılır. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu olursa bu duruma
eleştiri (tenkit) denir.

ANEKDOT
Bir edebi eserde anlatılan
bir olayın başlı başına ayrı bir bütünlük gösteren parçasıdır. Kısa
hikaye, fıkra, menkıbe anlamlarını da taşır.

ANJANBMAN
Şiirde
cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya
bendlere kaymasıdır. Türk şiirine Fransız şiirinden geçti. Servet-i
Fünun döneminde yaygınlaştı. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir
üsluptur. Örneğin:

Geçen akşam eve geldim. Dediler:
Seyfi Baba
Hastalanmış,
yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi
geçerken
bu sabah.
- Keşke ben evde olaydım… Esef
ettim. Vah vah!
Bir
fener yok mu, verin… Nerde
sopam?
Kız çabuk ol…
Gecikirsem
kalırım beklemeyin. Zira
yol
Hem uzun, hem de bataktır…
Mehmed
Âkif

ANLAM
Her sözcüğün anlattığı düşünce. Sözcükler birden
fazla anlama gelebilir. Bu durumda anlamlardan biri öz anlam diğerleri
mecaz anlamdır. Sözcükler zamanla yeni anlamlar alarak zenginleşebilir.
Zamanla anlamlarının kaybetmelerine anlam daralması denir. Dar anlamı
bulunan sözcüklerin anlamlarının genişlemesine de anlam genişlemesi
denir.

ANLATIM
Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı
ifadesi. Edebiyatta daha çok yazılı anlatım için kullanılır. Anlatımın
aracı sözcüklerdir. Sözcüklerin dilbilgisi kullarına uygun olarak
sıralanmasıyla anlatım ortaya çıkar. Edebiyatta anlatım genel olarak iki
türde yapılır. Biri nesir (düzyazı) diğeri nazım (şiir).

ANTOLOJİ
Gerçek
sanat eseri değerindeki örneklerin bir araya getirildiği derleme
yapıtlar. Yunanca anthos (çiçek) ve legein (toplama) sözcüklerinden
türemiştir. Batı’da ilk örneklerini Yunanlılar verdi. Gadaralı Meleagros
ile Makedonyalı Filippos’un Stephanos (Çelenk) isimle derlemeleri ilk
antolojidir. Türkçe’deki ilk antoloji ise Ömer bin Mezid’in 1436’da
yaptığı Mecmuatü’n Nezâir’dir. 83 şairin 397 şiirini kapsayan bu
antolojiyi Prof. Dr. Mustafa Canpolat 1978’de Latin harfleriyle
yayımladı.

ANTONİM
Ters anlamlı sözcükler. Sıcak-soğuk,
iyi-kötü, acı-tatlı, kısa-uzun, güzel-çirkin gibi.

APOSTROF
Kesme
işareti. Özel isimleri eklerinden ayırmak için (Ali’nin kalemi),
sözcükteki düşen bir harfi belirtmek için (n’olur=ne olur), sözcüğün
ekiyle karışmaması için (kola’nı içtin mi) kullanılır.

ARAÇSIZ
ÜSLUP
Bir fikri, bir duyguyu söyleyenlerden doğrudan doğruya
aktarmak. Monolog ve diyaloglar araçsız üslup örnekleridir.

ARKAİZM
Bir
dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi
eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.

ASALET
Edebi eserlerde
terbiye dışı, çirkin, bayağı, müstehcen ve galiz sayılan sözcüklerden
kaçınmak. Edeb-i kelam ya da mümtaziyet de denir. Tersi eserlere hasaset
adı verilir.

ASKI
Halk edebiyatında saz şairleri aralarındaki
şiir yarışmalarında kazananlara verilmek üzere duvara tüfek, kılıç,
heybe, saz gibi şeyler asardı. Bunlara askı, askıyı kazanmaya da askı
indirmek denir.

ÂYÎNE
Sözcük anlamı aynadır. Herhangi bir şeyi
veya hali yansıtan, gözönünde canlandıran anlamında kullanılır.
Tasavvuf edebiyatında dünya, Allah’ın tecelli ettiği bir aynadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:12 pm

B

BAB
Bir edebi eserin
düzenlenmesinde, konuların ele alınıp işlenmesine göre ayrıldığı
bölümlerden en geniş olanı.

BÂDE
Üzüm şarabı. Ama tasavvuf
edebiyatında aşk anlamındadır.

BAHR-I TAVÎL
Vezinli, kafiyeli
uzun nesir cümlelerden kurulan Divan edebiyatı nazım türü. Fe’ilatün,
mefa’ilün, müstef’ilün gibi cüzler arka arkaya tekrarlanır. Türk
edebiyatında çok az kullanılmıştır.

BALAD
Üç uzun bir kısa
bendden oluşan Batı edebiyatı nazım türü. Uzun bendlerin dize sayısı
6-10 arasında değişir. Kısa bend ise 4-5 dizedir. Bu bend tanrıya,
krala, prense ithaf bendidir. Her bendin sonundaki mısra bir tür
nakarattır. Masal ve hikaye niteliğindeki bendleri ele alıp işleyen,
kısa ve hikayesi olan şiirlerdir.

BASİTNAME
Divan edebiyatında
yalın Türkçe ile yazılmış gazeller. Bunlara Türkî-i basit gazel de
denir. Basitnamelerde Arapça ve Farsça sözcüklerle tamlamalar çok azdır.
Örneğin:

Düşdi bu gönlüm sana hey sevdüğüm
N’ola yakışsan
bana hey sevdüğüm

Çün seve geldi seve gider seni
Bu gönül
önden sona hey sevdüğüm

Ayruluk derdi bana bir bun durur
Kim
döyer imdi buna hey sevdüğüm

Turmadım uçmak diler gönlüm kuşı
Yüce
köşkünden yana hey sevdüğüm

Yüzüni gözler güzel bu uyüzden ay
Giceler
kalur tana hey sevdüğüm

Ağzını öpmek ana ol kim senün
Söğme
yok yire ana hey sevdüğüm

Cânı dahi bir kez ana hey sevdüğüm
Edirneli
Nazmi

BEDÎ
Sözü, kulağa hoş gelecek ve ruha heyecan verecek
şekilde güzelleştirme yollarını gösteren bilim. İlm-i bedî de denir. Bu
isim altında toplanan sanatlar iki gruba ayrılır:
Sözle ilgili
sanatlar (Sanayi-i lafziye): Cinas, iştikak, seci, kalp, tedvir, aks,
teddil, tasri, tarsi gibi.
Anlamla ilgili sanatlar (Sanayi-i
mâneviye): İlhan, tevriye, tenasüp, mübalağa, leff ü neşr, tensik,
mügalata-i mâneviye, tecahül-i ârif, hüsn-i ta’lil, tezat, istifham,
rücu, tekrir, telmin, insal-i mesel, istidrak, tevcih, iktibas gibi.

BELÂGAT
Düzgün
ve yerinde söz söyleme sanatı. Sözün düzgün, açık, anlaşılır, güzel
olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene göre düzenlenmesini öğreten bir
bilimdir.

BERÂAT-I İSTİHSAL
Sözün başında eserde anlatılanları
belirten sözcük ya da söyleyişler. Berâat üstün gelmek, istihsal yeni
ayın görünmesi, yağmurun yağması, çocuğun doğarken çığlık atması
anlamlarına gelir. Bu edebi sanata hüsn-i ibtida adı da verilir. Amaca
iki yolla ulaşılır. Bir ilişki kurularak ya da ilişki kurulmadan. İlişki
kurulmasına tahallüs, kurulmamasına iktidab denir. Sinan Paşa’nın
Tazarru’namesi, Fuzuli’nin Hüsn’ü Aşk’ı, Cevdet Paşa’nın Belagat-ı
Osmanniye adlı eserlerinde bu sanatın güzel örnekleri vardır.

BERCESTE
Öz,
güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya
da beyit. Dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i
berceste tanımlamaları kullanılır. Genel anlamda bir şiirdeki en güzel
dize ya da beyit de denebilir. Bazı berceste örnekleri:

Uyduk
dil-i divâneye dil uydu hevâya
Ruhi

Su uyur düşmen uyur
hasta-i hicrân uyumaz
Şeyh Gâlib

Çeşmini gördüm unutdum derdi
de dermânı da
Şeyh Gâlib

Olmaya devlet cihanda bir nefes
sıhhat gibi
Muhibbî (Kanuni)

Şîrler pençe-i kahrımda olurker
lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
II. Selim

BERDAR
Asılmış,
darağacına çekilmiş. Divan ve tasavvuf edebiyatında sevgilinin
saçlarına vurulan “âşık”ı tanımlamak için kullanılır. Örneğin:

Ayağı
yire mi basar zülfine ber-dâr olanun
Zevk ü şevk ile virür cân ü
seri döne döne
Necati

Dâr olam gerdâr olam ber-dâr olam mansûr
olam
Yunus Emre

BEZM
Sohbet, muhabbet, içki meclisi. Daha
çok divan edebiyatında kullanılır. Tamlamalar halindedir. Örneğin bezm-i
nûşânûş durmadan içilen meclis demektir. Bezm-i vüslat kavuşma
meclisidir. Bezm-i muhabbet aşk meclisidir. Bezm-i mey içki meclisidir.
Tasavvuf edebiyatında bezm-i elest şekli kullanılır. Başlangıcı olmayan
zaman demektir.

BİLADİYE
Beldeleri konu edinen edebi eserler.
Sanatçılar gördükleri, gezdikleri, sevdikleri ya da görmek istedikleri
beldeleri nazım ya da nesir şeklinde anlatır. Divan edebiyatında Ferdi,
Derviş Ömer Efendi gibi şairlerin biladiyeleri vardır.

BOZLAK
Halk
edebiyatımızda bir ezgi türü. Konusunu aşiret kavgalarından, kan
davalarından, aşk maceralarından alır. Çoklukla Güney ve Orta Anadolu
bölgelerinde söylenir. Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri vardır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:13 pm

C

CEM’İYYET
Birbirine uygun veya
birbirine karşıt anlamlı sözcükleri bir arada bulundurma. Böyle sözlere
cem’iyyetli adı verilir.

CEVAZ-Î EDEBÎ
Sözcüğü vezne uydurmak
amacıyla bazı değişikliklerle kullanılması, hecelerin, seslerin ucun ya
da kısa okunması şeklinde yapılan yanlışları hoş karşılama. Şiirde böyle
kullanışlar “kusur” kabul edilir.

CEZÂLET
Söyleyişleri kulağa
sert gelen sözcükleri tanımlar. Uyumu konuya göre ayarlayan önemli bir
anlatım şekli. Örneğin, sanatçı şiddet, büyüklük, vakar, ölüm, korku,
savaş gibi konuları anlatırken ya da işlerken, sözcükleri de anlattığı
konuya uygun düşecek kalın sesliler arasından seçer. Savaşı anlatırken
çekâçâk, gülbank gibi sözcüklerin kullanılması gibi. Bu tür kalın
seslilere elfâz-ı cezele, taşıdıkları niteliğe de cezâlet denir.
Örneğin:
Saflar düzüp hücum hücum edilecek hayl-i düşmene
Dehşet
âsimân u zemîn pür-figân olur

Evc-i havâda çekâçâk ı tigden
Âvaz-ı
ra’d u sâika reh-gümkünân olur
Nef’i

CÖNK
Halk edebiyatı
ürünlerinin yazıldığı defterler. Bir tür antoloji sayılırlar ve
yazarlarının kim olduğu çoğu zaman bilinmez
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:13 pm

D

DANDİZM
Yapmacık üslup. Bu üslup
sanatçıların taklit edilmemek amacıyla kullandıkları üsluptur.

DARAYAK
Âşık
edebiyatında kafiye olma olasılığı düşük sözcükler. Âşıkın karşılaşma
ya da atışma sırasında en azından dört ayak kafiye bulması gerekir.
Diğer âşık da aynı ayakta dört sözcük söylemek zorundadır. Darayak bu
durumda işe yarar. Darkapı olarak da adlandırılır.

DARB-I MESEL
Meydana
gelen bir durumu, olayı bir örnekle anlatmakta kullanılan kalıplaşmış,
anlamlı sözler. Durûb-ı emsâl diye de bilinir.

DEKANLIK
Edebiyatı
soysuzlaştırdıkları öne sürülen sanatçı ya da akımlara verilen isim.
Örneğin Ahmet Mithat Efendi, Edebiyat-ı Cedide şairlerini gülünç
göstermek için onlara dekanlar demiştir.

DELÂLET
Söz ile anlam
arasındaki bağlantı. Bir sözcüğün okunduğu ya da söylendiği zaman
beyinde canlandırdığı anlam. İki başlıkta incelenir:
Sözle alakalı
olmayan delâlet (gayr-i lafzi delâlet): Bu da ikiye ayrılır:
Delâlet-i
vaz’iyye: Sözcükle anlamı arasında sözle ilgili olmayan çağrışıma
dayalı bir bağlantı vardır. Şemsiyenin yağmuru anımsatması gibi.
Delâlet-i
akliye: Parçanın bütünü, eserin yayıncısını, kainatın Allah’ı
anımsatması gibi.
Sözle alakalı delâlet (Lafz-ı delâlet): Bu da üçe
ayrılır:
Delâlet-i mutabıkiye (Uygunluk): Sözün, ifade ettiği şeyin
bütününü ifade etmesi. Örneğin ev denince bütün odalarının akla gelmesi
gibi.
Delâlet-i tazammuniye: Sözün ifade ettiği şeyin bir bölümünü
ifade etmesi. Musluktan çeşme, evden oda gibi.
Delâlet-i iltizamiye:
Sözün kendi anlamı için gerekli olan bir başka anlamda kullanılması. Eli
açık, gönlü geniş, ağzı sıkı gibi.

DEVR ya da DEVİR
Tasavvufa
göre, yaratılış (madde) ve sona eriş (mead) arasındaki safhaları
anlatan sistem. Tasavvufçular bu sistemi bir daireye benzettiği için bu
ismi aldı.

DEVRİYE
Tasavvuf edebiyatında devr konusunu işleyen
şiirler.

DEYİM
Çoklukla gerçek anlamlarının dışında bir anlam
taşıyan kalıplaşmış sözler. En az iki sözcükle kurulur. Kısa ve özlü
anlatım aracıdır. Teşbih, istiare, mecaz ve kinaye unsurlarıyla bir
olayı tanımlar ya da ifade eder. “Ağır başlı”, “Dostlar alışverişte
görsün” gibi.

DEYİŞ
Türk halk edebiyatında hece vezniyle
söylenen şiirler. Türkü, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, nefes,
koşma, tekerleme türlerinin hepsine deyiş adı verilir. “Deme” sözcüğü de
kullanılır.

DEYİŞME
Halk edebiyatında âşıkların karşılıklı
şiir söylemesi. Atışma da denir. En az iki âşık kendi kendilerine ya da
bilirkişiler ve dinleyiciler karşısında belli kurallar çerçevesinde şiir
yarışı yaparlar. Birbirlerini denerler, ustalıklarıyla öne çıkmaya
çalışırlar. Deyişme şu sırayla yapılır:

Merhabalaşma, giriş
bölümüdür. Âşıklar, birbirlerini ve dinleyicileri “Hoşgeldiniz”, “Sefa
geldiniz”, “Merhaba” gibi sözcüklerle rediflerine bağlanan kafiyelerle
dörtlükler kurarak selamlar.
İkinci bölümde âşıklar kendi ustalarının
şiirlerinden örnekler söyler.

Tekerleme bölümü denilen üçüncü
bölüm asıl deyişme bölümüdür. Ev sahibi ya da yaşlı bir kişi düz ya da
geniş ayakla deyişmeyi açar. Âşıklar konu ve bend sınırlaması olmaksızın
verilen oyun üzerinden deyişmeye başlar. Âşıklar asıl ustalıklarını ve
sanatçılıklarını burada göstermeye çalışır. İlk ayak bitince diğer âşık
yeni bir ayak açar. Deyişme sürdükçe ayaklar darayak halini alır.
Deyişme karşılıklı soru-yanıt şekline döner. Âşıklar böylece
birbirlerinin bilgi ve sanatlarını ölçer. Bir şekilde karşısındakini söz
söylemez haline getiren âşık deyişmeyi kazanır.
Söz söyleyememe
durumuna “lebdeğmez” denir. Deyişmenin sonunda da âşıklar birbirlerini
rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar söyler. Birbirlerini
överek hoşgörü örneğiyle deyişmeyi bitirirler. Örneğin âşık Şenlik ile
âşık Feryadî’nin deyişmesi:

Şenlik:
Şöhretin vezir payında
Rütbesiyle
şana layık
Oturuşun o duruşun
Hem sultana hana layık

Feryadî:
Sefa
geldin gözüm üzre
Olsam mihmana layık
Şeyhülislam, sadrazam
Doğru
Al’Osman’a layık

Şenlik:
Seninle oldum taaşşuk
Gözlerime
geldi ışık
Duymadım sen kime aşık
Dillerin Kur’an’a layık

Feryadî:
Bu
düşkün gönlüm açarsın
Selim Sırat’ı geçersin
Kevser ırmaktan
içersin
Olasan cihana layık

Şenlik:
Kul şenliği eder hürmet
Rikabın
kıldım ziyaret
Sana nasip olsun cennet
Huriye gılmana layık

Feryadî:
Sefil
Feryadî göresen
Meram maksûda eresen
Sancak altında durusan
Habîb-i
Rahman’a layık

DİBÂCE
Çoklukla mensur, bazen de mazmun
eserlerin başında yer alan ve eserin yazılış nedeni ile içeriğini
açıklayan başlangıç kısmı. Önsöz, mukaddime, medhal, sözbaşı, başlarken,
birkaç söz gibi sözcükler de dibâce karşılığıdır.

DİPNOT
Yazarın
yararlandığı kaynakları ve alıntıları metnin geçtiği yerlerde
belirtmesi.

DİYALOG
İki kişinin karşılıklı konuşmasını
tanımlayan Yunanca sözcük. Roman, hikaye, tiyatro gibi türlerde
kahramanların karşılıklı konuşmalarının olduğu gibi yazılmasını ifade
eder. En çok dram türünde görülür ve üsluba canlılık katar. Devrik
cümleler kullanmaya elverişlidir. Örneğin Eflatun’un diyalogları
ünlüdür.

DÖRTLEME
Halk edebiyatımızda dört dizelik kıtalardan
meydana gelen nazım şekillerinin genel adı.

DÖŞEME
Türk halk
hikayelerinin başında geçen seçili sözler. Ayaklı saya da denir. Arapça
mukkaddime ve medhal, Farsça dibâce’nin karşılığıdır. Döşeme başlama
adlı girişle başlar. Sonra duruma göre yalan veya tanrı, yaratılış
üzerine bir destan, bir yurt veya savaş destanı söylenir. Ardından asıl
esere ya da anlatıma geçilir.

DRAMATİK
Sahnede canlandırılmak
üzere yazılmış eserlerin ortak adı.

DURAK
Hece vezniyle
yazılmış şiirlerde dizelerin belli bölümlere ayrıldığı yerler. Durakta
sözcükler bölünmez, kulağa uyumlu gelen söz öbekleri oluşturulur.

DÜBEYT
İki
beyit anlamındadır. Divan edebiyatındaki rubai türünü belirtmek için
kullanılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:14 pm

E

EDA
Söz ve yazıdaki ifade şekli,
uslup tarzı, anlatış yolu. Belagatçılar bunun hakikat, mecaz, kinaye
olmak üzere üç türlü olduğunu söylerler.

EDEB-İ KELÂM
Acı, hoş
olmayan, ayıp, çirkin, kaba veya uğursuz sayılan şeyleri kendi adlarını
söylemeden başka sözle ifade etmek. Buna asâlet ve mümtaziyet adları da
verilir. Edeb-i Kelâm, bir düşünceyi, bir olayı incelik, asâlet ve
nezaketle ifade etmek için anlam, kendine ait olmayan kelimeyle
karşılanır. Genellikle şu üç durumda bu yola başvurulur:
1. Sözü
kabalıktan kurtarmak için.
Ölen birisi hakkında “ölüm” yerine
“Rahmet-i Ralman’a kavuştu”, “sizlere ömür”, işi elinden alındığını
bildirmek üzere “Affedildiniz” denmesi gibi.
2. Ta’zim veya ifadeyi
süslemek için. Şeyh Galib’in aşağıdaki iki beyitten ilki ta’zim,
ikincisi tezyine (süslemeye) örnektir:

Bir şeb ki Sarâ-yı
Ümmehânî
Olmuşdu o mâhın âsumânî
Giydikleri âftâb-ı temmûz
İçtikleri
şûle-i cihan-sûz

3. İfadeyi fesahat yönünden bozacak ses, kelime
ve terkiplerin tekrarından kaçınmak için.

EDİSYON KRİTİK
Eleştirel
basım. Farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki
ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır. Farklar
dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verilebilir.

EFSANE
Tabiatüstü
özellikler gösteren kişilerin hayatlarının ve olayların anlatıldığı
hikayeler. Efsane halkın hayalgücüyle yarattığı “ideal insan tipi”ni
verir ve nesilden nesile anlatılır. Efsane ile masallar arasında
uygunluk vardır. İki türde de olağanüstü olaylar işlenir. Yalnız efsane
daha inandırıcıdır. Bu yönüyle hikaye ve destana yaklaşır.
Efsaneler
şöyle ayrılır:
1. Yaradılış efsanesi (Dünyanın yaradılışı, tabiat
varlıklarının meydana gelişi, kıyamet günleri.)
2. Tarihi efsaneler.
3.
Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler.
4.
Dini efsaneler.
Türk efsanelerinde kahramanlık, fedakarlık, cesaret,
ahlaki davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Ahlah’ın kudretine iman,
doğruluk, cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır. Genç Osman, Boş
Beşik, Çakıcı EFe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu,
Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında söylenegelmektedir.

EGLOG
Çoban
şiiri. Birkaç çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine
karşılıklı konuşmaları bçiminde yazılır. Latin edebiyatında gelişen bu
şiir türü genellikle Batı edebiyatında görülür. Bir olaya dayandığı ve
karşılıklı kişileri konu aldığı için küçük bir piyesi andırır. Eglog,
Türk edebiyatında kullanılmayan bir türdür.

EKLEKTİZM
Felsefede
uyuşabilir tezleri toplayıp uyuşamayanlarını bir yana bırakma
eğilimini, edebiyatta ise birbirine aykırı çeşitleri bağdaştıran geniş
sınırlı zevki ifade eder.

ELFİYE
Binlik karşılığıdır. Bin
mısradan meydana gelen manzum eserler için kullanılır. Elfiyeler
edebiyatla ilgili olduğu gibi, hadis, fıkıh, feraiz, nahiv ilimleriyle
de ilgili olabilir.

ELGAZ
Bilmece anlamına gelen lügaz
kelimesinin çoğulu.

ELİFNÂME
Genellikle mısra başlarındaki
kelimelerin ilkharflerinin alt alta elif’den ye’ye kadar alfabetik
tarzda devam etmesi ile meydana gelen şiir. Divan ve halk edebiyatımızın
ortak mahsulleri arasında yer alırlar. Dini-tasavvufi ve din dışı
konularda örneklerine rastlanır.

EMOSYANALİZM
Sanat ve
edebiyat eserlerinde duyguya önem veren estetik anlayış.

EMPRESYONİZM
Nesneyi
doğrudan doğruya tasvir ve analiz etme yerine, onun uyandırdığı
duyguları anlatma yolu. XIX yüzyılın sonlarında Fransa’da doğdu. Önce
resimde, sonra diğer sanatlarda tesiri görüldü.
Empresyonistler dış
dünyanın kendi içlerinde bıraktığı izlenimi dile getirirler. Bu âlem,
sanatçıya sadece heyecan ve duygusal dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır.
Önemli olan sanatçının kendi algılamaları ve bunları anlatma
yöntemidir. Edebiyatın bir amaca hizmet edemeyeceğini savunur.
Empresyonist edebiyatçılar şiir, kısa hikaye, tek perdelik manzum piyes
gibi kısa çalışmaları tercih etmişlerdir.

ENTİMİZMİçtencilik.
İnsan ruhunun mahrem ve gizli sırlarını içtenlikle anlatma eğilimi. Bu
sanat anlayışına sahip edebiyatçılara entimist denir.

ENTONASYON
Cümlede
heceler, kelimeler ve daha büyük anlamlı gruplar üzerindeki seslerin
alçalıp yükselmesi. Konuşmacının anlatmak istediği anlama yardımcı olur.
Dinleyicileri duygulandıran, heyecanlandıran, coşturan özellikler
taşır. Cümlenin yapısına göre değişiklikler gösterir. Bazen cümlelerin
anlamını da belirler.

EPİFONEM
Bir sözlü ya da yazılı eserde
anlatılanların hikmetli bir sözle son bulması.

EPİGRAF
Bir
yapının özelliklerini belirten ve genellikle bir plaka üzerine binanın
ön yüzüne iliştirilen yazıya (kitabe) bir kitabın, bir kitabı meydana
getiren bölümlerin başına konan, o kitapta veya bölümdeki yazılanları
özetler mahiyette sözler, şiir parçaları, atasözleri, vecizeler.

EPİGRAM
Eski
Yunan’da mezar taşlarına yazılan kısa ve epik nazım şekli. Romalılar’da
çok kısa hiciv manzumesi.

EPİZOT
Hikaye, roman veya şiirde
ana konuya bağlı ikinci derecede olay; müzikte temaları birbirinden
ayıran serbest yazılmış bölümler; tiyatroda bir aksiyona (harekete)
katılmış ikinci derecede bir aksiyon; Yunan trajedisinin unsurlarını
meydana getiren diyaloglu bölümlerin her biri. Bu bölümler modern
tiyatroda perde adıyla bilinir.

EPOPE
Kahramanlık konusunu
işleyen uzun şiirler. Kelimenin aslı “konuşma, nutuk, sohbet” anlamına
gelen Yunanca epospoien’e dayanır.

ESREM
Aruzdaki fe’ülün
cüzünden fe ve n’yi kaldırıp ûlu yerine getiren fa’lü cüzü.

EŞHAS
Şahıs
kelimesinin çokluğu. Eskiden tiyatro eserlerinde ve romanlarındaki
kahramanlara veya kadroya bu ad verilirdi.

EŞTER
Aruzdaki
mefa’ilün cüzünden m ve y harflerinin kaldırılıp yerine getirilen
fâ’ilün cüzü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:14 pm

F

FABL
Hayvanlar, bitkiler ve cansız
nesneler arasında geçtiği hayal edilen öğretici masallar. Teşhis ve
intak sanatı üzerine kurulur. Olaydaki kişilere insan karakteri ve
davranışı verilir. Asıl masallardan kısadır.

FALNAME
Fal ile
ilgili kitap. Falın her bir çeşidine göre düzenlenen eserler.
Yıldızname, tefe’ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname,
kehanetname adlarıyla da bilinirler.
Falnameler çokluk manzum
yazılırlar. Nesir halinde yazılanlarına genellikle yıldızname denir.
Falnameler Kur’ân falı, kur’â falı gibi dallara da ayrılırlar.
Kur’a
taşları veya bir kağıt üzerine çizilmiş noktalar ve noktaların meydana
getirdiği şekilleri konu edinen kur’a falları daha çok Hz. Ali’ye nispet
edilir. Edebiyatımızda Cem Sultan’ın Divan’ında yer alan Faly-ı
Reyhan-ı Sultan Cem adlı kur’a falı meşhurdur.

FASIL
Ayırma,
bölme. Bir kitabın bölümlerinin her biri.
Mevsim mânâsına da gelir.
Fasl-ı zayf (yaz mevsimi), fasl-ı şitâ (kış mevsimi), fasl-ı hazan
(sonbahar mevsimi).
Tiyatro oyunlarında perde anlamında kullanılır.
Türk
sanat musikisinde bir defada çalınan aynı makamdan parçaların tamamına
denir.

FASİH
Dilin bütün kaidelerine uyularak doğru, güzel ve
açık şekilde konuşup yazılması, ifadenin anlam ve âhenk bakımından
kusursuz olması.

FESÂD-I TELİF
Söz veya yazıda anlamın
anlaşılmayacak kadar karışık olması.

FESAHAT
Sözün ses ve
anlam kusurlarından kurtarılması yolları. İfadenin kusurlardan uzak
bulunması hali fasîh’tir. Sözün söylenişi ve işitilişi tatlı olmalı,
anlaşılmasında güçlük çekilmemelidir. Divan edebiyatında fesahat,
kelimede fesahat, kelâmda fesahat diye ikiye ayrılır:
1. Kelimede
fesahat: Aynı veya yakın mahreçten çıkan harflerin bir kelimede
toplanmamasına (tenâfür-I hurûf), (er kalkılınca); kelimeleri meydana
getiren harflerin kaynaşmasında telaffuz zorluğu olmamasına (mütenâfir)
(ör. tartırttı); anlamı herkes tarafından bilinmeyen kelimelere yer
vermemeye (garâbet), kelimeyi vezne uydurmak için şeklini
değiştirmemeye, çok anlamlı bir kelimeyi meşhur olmayan anlâmında
kullanmamaya gramer hatası yapmamaya (kıyasa muhalefet) dikkat edilir.
2.
Kelâmda fesahat: Telaffuzu güçleştiren kelimelerin yan yana
getirilmemesi (tenafur-I kelimât). (Örneğin: Şu köşe yaz köşesi şu köşe
kış köşesi), zincirleme tamlama (tetâbu-I izâfât) yapmamaya (Örneğin:
Ali’nin ceketinin cebinin içi); Cümle kuruluşunun sağlam olmasına, önce
söylenecek sözü sona, sonra söylenecek sözü öne almamaya, sözün
düğümlenmemesine dikkat edilir.

FİKSİYON
Bir sanat eserinde
uydurularak bulunmuş şey. Günümüzde, roman, kısa hikaye gibi nesir
halindeki edebi eserler kastedilir. Romanla eş anlamlı kullanıldığı da
görülür. Açık bir şekilde bir olaya bağlı bulunmasından dolayı edebi
şekiller içindeki birçok şahıs hakkında kullanılmasına imkan verir.

FİKTİF
İtibari,
gerçek olmayan, var sayılan demektir. Roman, hikaye, masal, halk
hikayesi, destan gibi edebi eserler için kullanılır. Yazar, dış dünyaya
zihninde bir şekil verir ve bunu eserine aktarır. Bu tür eserler, tasvir
esasına dayandığı için olaylar ve kahramanlar fiktiftir.

FRAGMATİZM
Parçacık
diye adlandırılabileceğimiz bir edebiyat akımıdır. İlk defa XX.
Yüzyılın başlarından İtalyan yazarı A. Soffici’nin başlattığı bu akımda,
gerçekten alınmış kısa kısa parçalar, küçük tablolar ve hayattan
görüntüler (enstanteneler) en belirgin özelliği oluşturur.

FUAYE
Tiyatro
salonlarında, perde arasında oyuncuların ve seyircilerin dinlenmesi
için ayrılan yer.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:15 pm

G

GALAT
Yanlış anlamına gelir.
Bir kelimenin ilk veya kitapta yazılmış şeklinden başka söylenmesi.
Çokluk şekli galâtat’tır. Yanlış olduğu bilindiği halde kullanılmasında
sakınca görülmeyen kelime veya kelime grubuna galat-ı meşhur adı
verilir. Örnek:

Aslında çokluk olan evlat, eşkıya, evrak
kelimelerinin evlatlar, eşkıyalar, evraklar şeklinde tekrar çokluk
yapılarak kullanılması gibi.

“Galat-ı meşhur, lügât-ı fasîhten
evlâdır” sözüyle yanlış kullanılan yerleşmiş kelimelerin tercih
edilebileceği belirtilir.
Genellikle latife, alay isteği ile bir
kelimeyi şekil, üslûp ve anlam bakımından dildeki kullanışına aykırı
kullanmaya galat-ı tahakkumi veya kıyasa muhalefet denir.

GARABET
Dilden
düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin
kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu. Böyle kelimeler için
garib, vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür.

Bu durum eski
edebiyatta çok ortaya çıkardı. Şair ve yazarlar ya ustalık göstermek
için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı Arapça ve Farsça’dan
işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır.

Söylendikleri zaman
uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn, hiçbir devirde
benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır.

Bir
mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk
olmadan kullanılanlara ise muhalif denir.

GEÇİŞ
İki parafraf
arasında bir düşünceden diğerine geçilirken bu fikirlerin bağlanması.
Paragraflar arasındaki geçişin azlığı veya çokluğu yazının açık, doğal
oluşuna göre değişir. Bağlanma açıksa geçişe gerek kalmaz. Geçişlerin
kısa olmasına dikkat edilir. Geçiş için, fakat, bundan dolayı, kaldı ki
gibi edatlar yeterli görülebilir.

GEZMECE
Aşıkların yolculukta
uğradıkları yerleri anlatan methiyeli veya taşlamalı deyişler.
Gezmeceler onbirli destan veya sekizli kesik (semai) biçiminde söylenir.
Gezilen yerler sırayla anlatılırsa, deyiş, sıra gezmece veya sıralı
gezmece adını alır. Kerem’in (Aslı’nın âşığı) Pasin, Erzurum köyleri
için söylediği deyişler bilinen en eski gezmecelerdir.

GİRİZGÂH
Kasidelerin
nesip bölümünden sonra medhiye bölümüne geçerken söylenen beyit veya
beyitler. Aslı girizgâhdır ve kaçış yeri anlamına gelir. Kasideler
çokluk bir tasvirle başlar. Ardından girizgahla asıl amaca geçilir. Şair
esprili bir sözle övgüye başladığını belirtir.

GNOMİK
Anlamlı
sözleri nazımla anlatan manzum türü.

GRAMER
Bir dili meydana
getiren ses, sözcük yapılışı, sözcük haznesi, anlam değişmeleri, cümle
kuruluşu gibi unsurları inceleyip kurallara bağlayan dil bilgisi.
Yunanca gramma kökünden geliyor.

GÜLDESTE
Seçme manzum ya da
nesir yazılarının toplandığı dergi. Antoloji de denebilir.

GÜNLÜK
Bir
kişinin düşüncelerini, duygu ve gözlemlerini günü gününe yazdığı ve o
günün tarihini koyduğu yazılar. Ruzname olarak da bilinir. Günlük bir
tür anıdır. Ancak günlük günü gününe yazılır, anı ise olayların
yaşanmasından sonra kaleme alınır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:15 pm

H

HÂBNAME
Bir olay, bir kişiyle
ilgili düşünceleri sanki rüyada görmüş gibi anlatarak yazılmış eserler.
Hâbnameler nesir ya da nazım olabilir. Ziya Paşa ile Namık Kemal’in
“Rüya” adlı eserleri bu türe örnektir.

HÂCİB
İki ya da daha
fazla kafiyeli olan manzumelerdeki bazı sözcük ya da sözcükler. Sözcük
anlamı perdeci, perde ağasıdır. Bu şekildeki kafiyelere mahcub adı
verilir. Örneğin

Âlem esir-I dest-I meşiyyet değil midir
Âdem
zebun-I penç-I kudret değil midir
Avnî

HÂFIZ-I KÜTÜB
Kitapları
koruyan kişi. Eskiden kütüphaneciler bu isimle adlandırılırdı.

HANE
Divan
ve halk edebiyatında dörtlüklerden kurulu nazım türlerinin her bir
dörtlüğü.

HASASET
Sözcük anlamı cimrilik. Ahlaka aykırı
sayılan sözcükleri edebi eserlerde kullanmaya denir. Ters anlamlısı
“asalet”tir.

HAŞİYE
Bir metnin altına ya da kenarına konuyla
ilgili açıklayıcı bilgiler yazmak. Eskiden yeni kitaplar yazmak yerine
mevcuk kitaplar bu notlarla zenginleştirilirdi. Haşiye yazmaya tahşiye,
tahşiye yazan kişiye muhaşşi, haşiyeli eserlere de muhaşşa ismi verilir.

HAŞV
ya da HAŞİV
Yazıda gereksiz söz bulunması. Eş anlamlı sözcüğü sık
sık kullanmak, anlam için gerekli olmayan kelimeler bulundurmak, aynı
fikri değişik kelimelerle tekrar etmek, aynı anlama gelen kelimeleri art
arda söylemek, yazıya yabancı fikir ve hayal karıştırmak haşivdir.
Eskiler seci, söz sanatları ve vezin için yazı veya şiire fazla söz
katarlardı. Edebiyatımızda haşiv örnekleri çok fazladır. Ü (ve) edatıyla
bağlanan eş anlamlı sözler sık sık kullanılmıştır. Örnek:
Ahd ü
peyman, bey ü füruhi, ceng ü harb, etraf ü cevanib, feth ü küşad, ferid ü
yekta, ilm ü irfan, medh ü sitayiş, sehl ü asan, vak ü zaman…
Şeyh
Galib’in şu beyti haşvin açık bir örneğidir:

Var mı hele
söylenmedik söz
Kalmış mı meğer denilmedik söz

Haşv müfsid ve
gayr-i müfsid olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Haşv-i müfsid: Anlatımı
bozan söz kalabalığı için kullanılır. Yazarın neyi nasıl anlatacağı
hakkında kesin fikri olmazsa fikir anlaşılmaz hale gelir, maksat ifade
edilmez.
2. 2. Haşv-i gayr-i müfsid: Fikri anlaşılmaz hâle sokmayan
söz kalabalığı için kullanılır. Kabîh, malih ve mutavassıta olmak üzere
üçe ayrılır.
a. Haşv-i kabîh: İfadeye çirkinlik veren fazlalıklar.
Söylenmiş bir fikrin eş anlamlı kelimelerle tekrarlanmasında kabîh haşiv
görülür.
b. Haşv-i melih: Söze güzellik ve kuvvet kazandırmak için
söylenir. Gereksiz gibi görünen bu sözler ikinci derecede anlam ifade
ederler.
c. Haşv-i mutavassıta: İfadeye güzellik vermediği gibi
çirkinlik de vermeyen fazla söze denir. Pek fark edilmeyen eş anlamlı
kelimelerin tekrarıyla meydana gelir.
Bir beytin iki mısrasının baş
ve son parçaları arasında bulunan parçalara da haşiv denir.

HATIRAT
Bir
kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede gördüğü veya duyduğu olayları
anlattığı yazılardır. Hatıratı, otobiyografiden ayıran özellik şudur:
Otobiyografilerde yazar doğrudan kendi hayatını anlatır, duygu ve
düşünceleri geniş yer tutar. Hatıratta ise, kendi hayatıyla birlikte
dönemini ve çevresini anlatır. Bazen yazarın kendisini geriye çekerek
sadece çevresini verdiği de görülür.

HAYFA
“Yazık, eyvah!”
anlamlarına gelen bu kelime Arap harfleri ile bir kelime, noktalı, bir
kelime noktasız düzenlenen yazıların adıdır. Tarih mısralarında keder
ifadesi için kullanılır.

HÂYÎDE
Ağızdan ağıza dolaşmış, herkes
tarafından kullanılmış, çok duyulmuş söz. Edebiyatta bu tür sözlerin
kullanılması kusurlu sayılır. Örnek:

Hâyîde edâya sanma kim el
Bir
kerre daha demişler evvel

Şeyh Galib

HAZF
“Giderme,
kaldırma” anlamına gelir. Bir ifadedeki kelimelerin bir veya bir kaçını
ya da bazı cümleleri kaldırma suretiyle yapılan söz kısaltmasına denir.
Kasdedilen anlamı tek bir kelime ile söylemeye de hazf ü takdir denir.
Arap harfi Türçe metinlerde noktasız harflerle meydana getirilen söz
için de bu tabir kullanılır. Bî-nukat, tecrid gibi sözcükler de aynı
anlama gelir.

HİCVİYE
Kişilerin veya toplumun kötü yönlerini,
kusurlarını, gülünç durumlarını alaylı bir dille ortaya koyan manzum
yazılar. Medhiye’nin tersi kabul edilir. Yergi de denen hicviye halk
edebiyatında taşlama adını alır. Hicviyelerde mübalağalı üslûp
kullanılır. Hicvedilen kişi şahsiyetinin gerçek yönleriyle ilgisi
olmayan yergi ve sövgülerle aşağılanır.

HİKMET
Doğadaki
nesnelerin mahiyetini, asıllarını anlatan bilgi, ahlaki ve öğüt verici
sözdür. Edebiyatta, dini-ahlaki konuları işleyen, nasihat eden,
atasözleri ve öğütlerle süslü nazma denir. Bu tür şiirler hikemi şiirler
diye bilinir.

HİLYE
Hz. Muhammed’in iç ve dış vasıflarını
anlatan yazılar. Kelime, “Süs, ziynet, cevher, güzel yüz, güzellikler”
anlamında. Hilyelerde Hz. Muhammed’in göz ve saç rengi, şekli, boyunun
uzunluğu, konuşması, sesinin tonu, belli başlı tavrı, bedeni ve diğer
maddi özellikleri tanımlanır. Mevlid ve mirâciyeler gibi İslamiyet’in
gelişme döneminde ortaya çıktı. Osmanlı döneminde yaygınlaşarak orijinal
eserler yazıldı. Hilye ismi de bu dönemde verildi.

HİTABET
Söz
söyleme sanatı. Bir topluluğa bir fikri, bir davayı aşılamak, bilgi
vermek için yapılan konuşma.

HÜSN-İ TA’LİL
Anlamla ilgili
edebi sanat. Divan edebiyatında bir olayın meydana gelişini hayali ve
güzel bir nedene bağlama yoluyla yapılır. Bu nedenin gerçekle ilgili
olmaması ve kesin bir etkeninin bulunması gerekir. Hüsn-i tevcih diye de
anlandırılır. Eğer neden, güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi
sözcüklerle olasılıklara dayandırılırsa şibh-i hüsn-i ta’lil (yani yarım
hüsn-i ta’lil) yapılmış olur. Örnek:

Aceb bi bağ kenârında dursa
lâle hacil
Ki lâlezâr-ı cemâlinde hûr u zârındır
Ahmet Paşa
(Lale
bağ kenarında utungaç dursa şaşılır mı? Çünkü o lale bahçesine benzeyen
yüzünün güzelliği yanında senin bir düşkünündür. Yani şair, sevgiliye,
“senin yanakların o kadar kırmızı ki, lale bile onun yanında utanır
kızarır” diyor. Lalenin kırmızılığı güzel bir nedene bağlanıyor.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:16 pm

I-İ

IRAKLAMA
Sözlü ya da yazılı
anlatımda konu dışına çıkalarak, konuyla ilgisi bulunmayan sözler
söyleme.

IRMAK ROMAN
Bir kişinin, bir ailenin ya da bir
topluluğun belirli bir zaman dilimi içinde yaşam ve yaşayış dönemlerini
birbirini bütünleyecek biçimde anlatan roman dizisi.

İBDA
Yaşanılan
dönemin sanat anlayışı içinde olağanüstü bir eser yaratma. Örneğin
Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun’u, Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ı birer ibda
kabul edilir. İbda eser verebilenlere mübdi, ibdakâr, eserleri de bedia
olarak adlandırılır.

İBHAM
Bir edebi eserde isteyerek ve
bilinçli olarak yapılan kapalılıktır. Sanatçı, sözün anlamını hemen
anlaşılmayacak şekilde kapalı tutarak, okuyucusunu düşündürmeyi amaçlar.
Sanatçının istemeden, bilinçsiz olarak yaptığı kapalılığa ise “te’kid”
adı verilir. Örnek:

Nasıl istersen öyle dinle, bakın:
Dalların
zirvesindeyiz ancak
Yarı yoldan ziyade yerden uzak
Yarı yoldan
ziyade mâha yakın

Ahmed Haşim

İCAZ
Bir düşünceyi çok az
sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır. Kısaltmanın anlamı
güçleştirmemesine dikkat edilir. Buna icaz-ı muhil denir. Az söz yüklü
anlamla ifadeye makbul icaz denir. Atasözleri, vecizeler, hikmetli
sözler bu gruba girer. Makbul icaz iki türdür: Hafz yoluyla icaz: Anlama
zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır. Bu cümle çıkarılarak da
yapılabilir. Sözcük çıkarmaya icaz bi’l-harf denir. Örnek:

Bir
pâreye bini âferinin
Pâpûşu atıldu Gevherî’nin

Ziya Paşa

Şair
burada “papucu dama atıldı’yı “papucu atıldı” diye kısaltmış.
İcaz,
cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi’l cümel adını alır. Örnek:

“Ahmet
ders çalışsaydı…” Burada “başarılı olacaktı” cümlesi çıkarılmış.
Tazammum
yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır. İki
türü vardır.
İcaz bi’t-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı
anlam da çıkar. Örneğin “Ateş düştüğü yeri yakar”.
İvaz bi’l-kasr:
Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir. Örneğin “Akacak kan damarda
durmaz” gibi.

İDGAM
Birbirine yakın iki harfi tek yazarak
vurgulu okumak. Örneğin çakal yazıp çakkal okuma gibi.

İDİL
Eski
Yunan şiirinde mitolojik, epik ve pastoral şiirlerin genel adı.
Günümüzde sevgi ve mutluluk işleyen şiir türü.

İDMAC
Sözcük
anlamı sıkıştırmak. Edebiyatta sözde ve yazıda övgü içinde övgü ya da
aşagğılama içinde aşağılama yapmayı tanımlar. Övgü içinde övgü yapmaya
istitbâ adı da verilir. Örnek:

Sadrında seni eyleye Hak dâim ü
bâki
Hep âlemin etdikleri şimdi bu duâdır

Nedim
Şair
sadrazama dua ediyor ama bu duanın herkes tarafından yapıldığını
belirterek övgü içinde övgü yapıyor.

İFRAT
Bir sıfatı aşırı
ölçüde şiddetlendirmektir. Mübalağa (abartma) sanatının bir türüdür.

İGARE
Bir
şairin şirinin bir başka şair tarafından benimsenmesi anlamındaki
sirkat’ın türü. Benimsenin şiirde bazı değişiklikler yapılır veya sadece
bazı sözcükler alınırsa sirkat, igare (nesh olarak da adlandırılır)
olur. Şiirin sözcükleri değil anlamı benimsenmişse ilmâd ya da selh adı
verilir. Örnek:

Rıza Tevfik’in 1925’te yazdığı Cüniye başlıklı
şiirin ilk dörtlüğü:
O gece ne kadar güzeldi kâinat
Havvâda bir
safâ cereyânı vardı
Dağlardan taşlardan taşıyordu hayat
Guyibâr-I
aşkın fezeyânı vardı

Nihal Atsız’ın 1933’te yazdığı Dün Gece
başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
Dün gece ne kadar güzeldi âlem
Göklerin
şanlı bir mehtâbı vardı
Sevdânın topraktan taştığı bu dem
Günâh-I
aşkın da sevabı vardı

İHAM
Anlamla ilgili edebi sanat. İki ya
da daha fazla anlamı olan sözcüğün en uzak anlamıyla kullanılması. Eğer
sözcügün iki anlamının da konuyla ilisi olursa “ilham”, sözcüğün
özellikle gerçekten çok mecaz anlamı kastedilirse “kinaye” yapılmış
olur. Örnek:

Sahn-ı çemende durma saalınsun sabâ ile
Azâdedir
nihâl bugün berg ü bârdan

Bakî
(”Fidan bugün yaprak ve bardan
kurtulup serbet kaldı, artık bahçenin ortasında rüzgarla salınsın.” Bâr
sözcüğü hem meyve hem yük anlamındadır. Bâr’dan kurtulmakla ağaçlar hem
meyveden hem de yükten kurtulurlar. Şair burada bâr’ın bu iki anlamını
kastederek iham yapıyor.

İHTİRA
Daha önce hiçbir şairin
kullanmadığı sözcük, deyim ve üslupları tanımlar.

İHTİSAR
Bir
düşüncenin az sözle anlatılmasıdır. Geniş açıklamalara, tanımlamalara
girilmeden konu yalın ve doğal bir şekilde anlatılır. Bu bakımdan icaz’a
benzer.

İKMAL
Bir cümledeki anlamı, ardından gelen cümleyle
tamamlamak. Her iki cümlenin öznesi de çoğunlukla ortaktır ve ilk
cümlede yer alır. Örnek:

Merd olan kizbe tenezzül etmez
Zillet-i
kizbe tahammül etmez

Nabî

İKSAR
Kusur sayılan
sanatlardandır. Bir düşünceyi gereksiz şekilde uzatılan ve tekrarlanan
sözcüklerle anlatmaktır. Örneğin “Ali gitti mi?” sorusuna karşılık
“evet” ya da “hayır” yerine “Ali gitti, gelmedi” yanıtı vermek gibi.

İKTİBAS
Anlamı
güçlendirmek için söze ayet ve hadisler katılmasıyla yapılan sanat.
Ayet ve hadisler aynen kullanılabilir ya da çevirisinin bir bölümü
tercih edilebilir. Örnek:

Zalimlere bir gün dedirtir kudret-i
Mevlâ
“Tallahi lekad âsereke’llahü aleyna”

Ziya Paşa
(Yusuf
Suresi ayet 91: Tanrı hakkı için Allah seni bize üstün kıldı.)

İLMAM
Bir
şairin, başka bir şairin şiirini biraz değiştirerek sahiplenmesi.
Örnek:

Şâdî-i vuslat niçin tahammîl-i nâz eyler bana
Rind-i
şâdî-düşmenim ben gam niyâz eyler bana

Nâil-î Kadîm

Tiğ-ı
istisnâ çekip gamzen ne nâr eyler bana
Afet-i aşkın kazâ arz-ı niyâz
eyler bana

Namık Kemal

İLTİFAT
Sözü konuyla ilgili bir
başka yöne çevirme şeklindeki edebi sanat. Bir yeri, olayı, duyguyu,
düşünceyi anlatırken birden söz yine konuyla ilgili başka bir yere,
olaya, düşünceye, duyguya çevrilir.

İLTİZAM
Şiirde kafiyeyi
sağlayan ya da düzyazıda “seci” olarak kullanılan sözcükten önce gelen
ve kafiye ile aynı sayıda harf içeren benzer sözcükler kullanarak
yapılan sanattır.Örnek: Merasim-i tevkîr-i tevfirinde ihmal-ü taksîr
olunmayup hıl-i fâhire ve in’âmât-ı zâhire ve ziyâfât-ı vâfire ile
Zülkadiroğlu tâifesi muğtenem oldular.

İNSİCAM
Sözün düzgün,
tutarlı ve birbirine bağlanak söylenmesi. Sözcükler titizlikle seçilir,
art arda gelen cümlelerde anlamlı bir diziliş aranır.

İNŞA
Divan
edebiyatında edebi sanatlarla yüklü, süslü düzyazılara verilen isim.
İnşa yazanlara “münşi” denir. Günümüzdeki anlamı kompozisyon.

İNTİHAL
Başkasına
ait eserlerden parçalar alıp kendisininmiş gibi gösterme. Aşırma veya
ahz u sirkat tabirleri de aynı anlama gelir. İntihal şiirde olursa
şirkat-ı şi’r bu işi yapan da düzd-i sühan (söz hırsızı) diye anılır.
Sünbülzâde Vehbi, Sirkat-ı şi’r (şiir çalma) olayı için şu beyti
söylemiştir:

Sirkat-ı şi’r edene kat’i zeban lâzımdır
Böyledir
şer-i belâgatle fetâvâ-yı sühan.

İRSAL-I MESEL
Anlamla ilgili
sanatlardandır. Söylenen fikri kuvvetlendirmek için araya atasözü veya
atasözü değerinde örnekler katmaya denir. İleri sürülen düşünce,
kendisiyle ortak nokta bulunmayan başka bir düşünceyle birlikte
kullanılır. İrad-ı mesel de denir. Örnekler genellikle herkes tarafından
bilinen, söylenen, kabul edilen atasözleri, vecizeler ve hikmetli
sözlerden seçilir.

Örnek: Tok olanlar bilemez çektiğini aç
kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şita yaz görülür

Samî

İSTİDRAD
Uygun
bir yerde konu dışında bir şey anlatmak. Konuya açıklık getirmek,
okuyucunun veya dinleyicinin istifadesini sağlamak için bu yola
başvurulur. Bu tür ara girişler “İstidrad” başlığı ile yazılır, bitiş
yeri ayrıca belirtilirdi. Sonra bu yöntem bırakıldı, başlık koymadan
açıklama yapıp “Sadede gelelim” sözüyle asıl konuya dönülmeye başlandı.
Zamanımızda istidradlar kısa olmak kaydıyla parantez veya iki çizgi
arasında yapılır.


İSTİDRÂK
Anlamla ilgili sanatlardandır.
Över gibi görünerek yerme ve yerer gibi görünerek övmek.
1. Övme
yoluyla yerme: Eskiler te’küdü’z-zemm bi-mâ yüşebbihü’l medh derlerdir.
Kişi övmeye benzer sözlerle, kuvvetle yerilir.
Ali Paşa’nın
Girit’teki başarısızlığını dile getiren Ziya Paşa’nın Zafernâme’sinden
alınan şu beyitler bu sanatın en güzel örneklerinden.

Bârek-Allah
zehî kevkebe-i âlel’al
Levhaş-Allah, aceb nusret-i feyz ü ikbâl!

Hak
bu kim görmedi ağaz edeli devre elek
Böyle bir tefh ü zafer böyle
şükûh ü iclâl…

Lerze saldı feleğe nâre-i “Hayyâk Allah”
Râşe
verdi küre’yi gulgule-i “Ya Müteâl”

Kimseler olmadı bu feth-i
mübîne mazhar
Ne Skender ne Hülâgâ ne Sezar ü Anibal.

Âferin
himmetine âsaf-ı âli-kadrin,
Oldu şâyeste-I tevfik-i Cenâb-I Müteâl

Girid’I
aldı geri himmet-i seyf ü kalemi
Hakkına gelmiş iken dâiye-i
istiklâl

Devleti eyledi bir öyle belâdan âzâd
Yoksa pek müşkil
olurdu şu zamânda ahvâl…

İhtiyar eyledi bu kışda şu müşkil
seferi,
Yoksa kim etmiş idi kendisini istiskâl!

2. Yerme
yoluyla övme: Eskiler te’kîdü’l-medh bi-mâ yüşebbıhü’z-zemm derlerdi.
Kişi yermeye benzer sözlerle kuvvetle övülür. Örnek:

Dehrde
anlamayup bilmediği varsa meğer
Tama’u buğz u nifak u hased u gadr u
sitem
Nabî

İSTİFHAM
Anlamla ilgili sanatlardandır. Cevap
alma gayesi gütmeksizin art arda sorulan sorularla yapılır. Sevgi,
nefret, teessür, üzüntü, öfke, kin, kıskançlık, ümitsizlik, acz,
şaşkınlık, hayret ve hayranlık gibi heyecan verici duygular bu yolla
ifade edilir. Şair duyguya bağlı olarak kendi kendisine, herkese veya
her şeye soru yöneltebilir. Düşünce ve kavram üzerine dikkati çekmek
için bu sanata başvurulur. Aşırı heyecan ve gerilim istifham’ı alelâde
soru cümlelerinden ayrılır. Örnek:

Şakaklarıma kar mı yağdı ne
var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor
halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost
bildiğim aynalar?

Cahit Sıtkı Tarancı

İSTİHDAM
Anlamla
ilgili sanatlardandır. İki anlamı olan bir kelimeyi, bu iki anlama
gelecek şekilde kullanmak. Birinde gerçek, diğerinde mecazlı anlam
kasdedilir. Örnek:

Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem
gül
Bir sahn-i gülistandan biri fasl-ı gülistanda.
Muallim Naci
Bu
beyitte açıldı fiili birinci mısrada fasl-ı dey (kış mevsimi)nin
uzaklaşması, sona ermesi; ikinci mısrada ise, çiçeğin açılması anlamına
geliyor.

İSTİHLAF
Türkçedeki sesli harfleri bazı durumlarda
uzatmak. Örnek:

Verseydi âh-ı mecnûn feryadumun sedâsın
Kuş mı
karâr iderdi bâşımdaki yuvâda

Fuzûlî
“başındaki” ve
“yuvadaki” kelimelerinde “a”lar uzun okunur.

İŞTİKRAR
Sözle
ilgili sanatlardandır. Aynı kökten türeyen veya aynı köke bağlı
harflerin benzerliğinden dolayı aynı kökten türemiş gibi görünen
seslerin birarada kullanılmasına denir. Örnek:
Kılmagıl muhkem gönül
dünyaya akd-i irtibât
Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât

Fuzûlî
Ribât
ve irtibât aynı kökten gelir.

ÎTİLÂF
Uygunluk. Kelimenin
anlamla uygunluğu, kelimelerin vezinle uygunluğu, kelimelerin diğer
kelimelerle uygunluğu, anlamının vezinle uygunluğu ve anlamın anlamla
uygunluğu.

İTNAB
Sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle
ile uzatma. İcaz’ın karşıtı. İkiye ayrılır:
1. İtnab-ı makbul: Makbul
sayılan söz katmadır. Bu çeşitte anlam pekiştirilir, anlatılacak şey
abartılır, kastedilen husus fazla tasvir edilir ve üçü birden sağlanır.
Örnek:
“Yalıların en tabii ve en lüzumlu gezinti vasıtası sandallar!
Sade yalıların mı? Boğaziçi’nde herkesin her an, en çok, onlar işine
yarıyor. Mehtapla gezginci, sâzende köşkü onlar, saz dinleyicilerin
mevkibi onlar, yerine göre madrabazların balık deposu onlar, sebze
dükkanı, dondurmacı dükkanı, onlar; yörük manav sergisi onlar, tatlı su
damacanalarının ambarı onlar, hasta sedyesi onlar…”
Ruşen Eşref
Ünaydın

2. İtnâb-ı mümel: Makbul sayılmayan söz katmadır. İtnab-ı
mühil de denir. Haşv-ı kabih’ler ve tekrarlar makbul sayılmayan söz
katmanlarıdır. Örnek:
Duâ ile sözü hatmedelim, zîrâ hakikatte
Sözün
gevher olursa yeğdir itnâbından îcâze

Nef’î
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:16 pm

K-L

KALB
Sözle ilgili
sanatlardandır. Arap harflerine göre bir kelimenin harflerinin yerleri
değiştirilerek yapılır. Cinas sanatının bir çeşididir. Cinas-ı kalb,
tecnis-i kalb ve maklûb adlarıyla da bilinir. İkiye ayrılır:
1.
Kalb-i kül: Tersinden okunduğu zaman da anlamlı olan kelime çıkan
sanattır. Buna kalb-i muntazam veya aks-i müfred de denir. Örnek:

Mûr
gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm
Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey
şeh şihr-i mâr

Sururî Kadim
Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu, Râm:
İtaat etme, Mâr: Yılan anlamına gelir.

2. Kalb-i ba’z: Bir
kelimenin harfleri değiştirilerek kelime yazma sanatıdır. Buna maklûb
muavvec de denir. Örnek:

Tahlîsine yok mu duâcı
Câniler içinde
kaldı Nâcî

Muallim Naci
Câni: Katil, Nâci: Şairin adı.

KARAVELLİ
Asıl
hikaye arasına katılan küçük, müstakil hikayeler. Hikayelerin içinde
manzum parça bulunmaz. İbret verici veya güldürücü niteliktedirler.
Genellikle uzun hikayelerin anlatıldığı toplantılarda zaman zaman
dikkatleri başka noktaya çevirmek ve sahneyi değiştirmek için
söylenirler.

KAT’
Anlamla ilgili sanatlardandır. Susmanın
söylemekten etkili olacağı yerde sözü kesmeye denir. Heyecanın doruğa
ulaştığı noktada bu yola başvurulur. Genellikle nesirde kullanılan bir
sanattır. Örnek:

Bu dağın çilesi dolmaz,
Bu dağın çilesi
solmaz,
Bu dağ bir…
Sus şair,
Hepsini demek olmaz!

Halide
Nusret Zorlutuna

KATAR
Halk edebiyatında alt alta sıralanan
dörtlüklerin hepsine birden katar denir.

KAYABAŞI
Halk
edebiyatımızda bir koşma türü. Özel ezgiyle okunur. Türkülerin
ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer.
Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir. Çobantürküsü olarak da bilinir.

KELAM-I
KİBAR
Ulu söz demektir. Velilerin, büyük kişilerin, ahlakçıların
özlü sözlerini tanımlamak için kullanılır.

KEREM HAVALARI
Saz,
bağlama, bozuk düzenler eşliğinde özel bir ezgiyle söylenen
türkülerdir. Adını öykü kahramanı Kerem’den aldığı sanılıyor.
Akıcılığından dolayı çok tutulan bir üsluptur. Anadolu’nun hemen bütün
bölgelerinde söylenir. Kerem, yanık Kerem, kesik Kerem, kandilli Kerem
gibi bölümlere ayrılır.

KESİK
Halk edebiyatımızda hece sayısı 7
ve 8 olan şiirlerin genel adı.

LÂEDRİ
Arapça sözcük anlamı
“bilmiyorum” demek. Yazarı bilinmeyen eserler için kullanılır.

LEBDEĞMEZ
İçinde
“dudak sessiz harfleri” (yani b, f, m, p, v) diye tanımlanan harfler
bulunmayan sözcüklerle yazılmış şiirlerdir. “Dudakdeğmez” adı da
verilir. Divan edebiyatında az başvurulan bir yöntemdir. Asıl halk
edebiyatımızda kullanılır. Bu türde şiirler söylemek bir ustalık işareti
sayılır. Örnek:

Tarik-i aşka gir ehl-i Hüdâ ol
Gönül gel
layık-i her itilâ ol

Dilersen dehrde âzâde serlik
Gurur-i câhı
terk eyle gedâ ol

Cidâl-i kîl ukale yok nihâyet
Ricalû’llah
ile hâl-âşina ol

Çekil izzetle uzlet gûşesine
Azîz ol derd-î
şöhretten cûda ol

Dokunmaz leb lebe Remzi okurken
Dehân-i
dil-bere nükte nümâ ol

Ahmet Remzi Dede
(Sadece son beyitte
dudak sessiz harfleri var)

LİRİK ŞİİR
Din, doğa, aşk, özlem,
gurbet, vatan, ölüm gibi konularda kişisel duygulanımların dile
getirildiği, çoşkulu bir anlatımın kullanıldığı şiirlerdir. Eski Yunan
edebiyatında şairler şiirlerini genellikle lir eşliğinde söylediği için
isim buradan kaynaklanır. Türk edebiyatında bir dönem bir tür telli saz
olan rebab ile şiir söylendiği için lirik şiire “rebabi” denildi. Divan
edebiyatında gazel, murabba, şarkı, halk edebiyatımızda koşma ve
semailer lirik şiire örnek verilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:17 pm

M-N

MAKLUB
Harfleri tersten
sıralandığında yine aynı sözcük çıkan sözcükler. Örneğin mum, bab, aba
gibi.

MAZMUN
Bir dizenin bir ifadenin taşıdığı ve onlardan
herkesin anladığı gerçek ya da mecaz anlama, asıl anlamı yanında taşıyan
bir isme, bir atasözüne, âyete, hâdise, olaya, bir şeyi onun
özelliklerini çağrıştıracak sözcük ya da sözcük gruplarının veya
dizelerin içine yerleştirmeye mazmun denir. Örnek:

Çıhma yârim
giceler ağyar te’nından sakın
Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksândır
sana

Fuzulî
(Sevgilim, gece yarıları dışarı çıkma,
yabancıların ayıplarından sakın. Sen güzellik göğünün en yüksek
yerindeki dolunaysın, gece çıkmak sana yakışmaz, kusur sayılır.)
Fuzuli’nin
bu beytinde sevgili, güzelliğin doruğundaki aya benzetiliyor. Ayın en
güzel hali dolunaydır. Dolunay güneşin batmasından önce doğar. Dolunayın
gece yarısı çıkması ay tutulmasıyla olabilir. Ay tutulduğunda
noksandır, kusurludur, güzelliğini kaybeder. Fuzulî, bu beytinde
“noksan” ve “ta’n” sözcükleriyle bir ay tutulması mazmunu yapıyor.

MEKTUP
Birbirinden
uzakta bulunanların haberleşmesini sağlayan bir yazı türü. En eski
haberleşme araçlarından biri. Sözcük anlamı Arapça “yazılmış şey.”
Farsçası name, eski Türk dillerindeki karşılığı bitig, betik ya da
bittidir. Tarihte rol oynamış ünlü kişilerin, yazar, bilimadamı ve
sanatçıların mektuplarıyla birlikte bir edebi eserler türü olarak kimi
zaman ele alınmıştır. Sadece mektuplardan oluşan kitaplar da vardır.

MELHAME
Divan
edebiyatında gelecek olayları anlatan nazım ya da nesir eserlerin ortak
adı.

MENKUT
Divan edebiyatında sözcüklerinin tümü noktalı
harflerden oluşan şiirler.

MENSURE (Mensur şiir)
Duygu,
düşünce, yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türü. İç
uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk aranmaz. 19.
Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü. Şinasi’nin Fransız
edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir.

MESEL
Atasözleri,
öğretici, ahlaki özellikleri bulunan küçük hikayelerdir.

MEŞTÜR
Divan
edebiyatında dört cüzlü (yani 4 mefâ’ilün 4 müstef’ilün) ile yazılmış
vezinleri ikişer cüze indirerek yazılmış şiirlerdir.

MONOGRAFİBir
kişi ya da bir konu ile ilgili özel bir görüşle yazılmış incelemeler.
Ele alınan konu ya da kişiyi her yönüyle açıklamaya çalışır.

MONOLOG
Tek
kişinin konuşması, tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin sahnede
kendi kendine yaptığı uzun konuşmaların tamamı. Tek kişinin oynaması
için yazılmış komedilere de monolog adı verilir.

MUAMMA
Başta
Esmâ’yı Hüsnâ (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu
insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime “gizli, örtülü, anlaşılması
güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz” anlamlarına gelir.
Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden biri
veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında
düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında
bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı
görülür. Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli
Emrullah Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı
kullanılır. Örnek:

Bende yok sab-ü sükun sende vefadan zerre
İki
yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre

Nâbi

MUAŞŞER
Onar
mısralık bendlerle kurulan musammatlar. Divan edebiyatı nazım şeklidir.

MUCEM
Arap
alfabesindeki noktalı harfler. Alfabetik olarak düzenlenmiş sözlük, hâl
tercümesi, ansiklopediler böyle adlandırılır. Mucem tarih, ebced hesabı
ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak düşülen
tarihlerdir.

MUHAMMES
Beş mısralık bendlerden oluşan divan
edebiyatı nazım şekli. Kelime “beşlik” anlamındadır. En az 4, en çok 8
bend arasında yazılmıştır.

MUKABELE
Aralarında tezat ve
karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri birarada kullanmak. Örnek:

Safa-yı
aşkın dide gamınla pürnem
Bir evde ayş u şâdî bir evde ye’s ü mâtem

(Safa
ile gam, ayş u şâdi ile ye’s u mâtem arasında karşıtlık bulunmasına
rağmen birarada kullanılmıştır.)

MUKATTA
Arap alfabesinde
kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif, dal, zel, rı,
ze, vav) kullanılarak söylenen söz.

MUKTEZA-YI HÂL
Uslûpta
zamana, yere, duruma ve hitâp edilen kişilere göre dili ayarlama, sözün
söylendiği yerin, zamanın gerçek ve gereklerine uygun olması. Mukteza-yı
makam, itibar-ı münasib sözleri de aynı anlamda kullanılır.

MURAFAKAT
Üslûbun,
ele alınan konuya göre düzenlenmesi, dile getirilen düşünce, duygu ve
hayallare uygun düşmesine, üslûp ile içerik arasında bir ilişki
kurulması. Anlatılan konuya uygun kelime, kelime grubu ve isimler
seçilir.

MURASSA
Nesirde iki ibarenin, nazımda ise iki
mısranın kelimelerinin sayıca denk, karşılıklarıyla vezin ve kafiye
bakımından birlik olması. Örnek:

Şâh melekût arş-pâye
Mâh-ı
ceberût perş-sâye

Şeyh Gâlib

MUSARRA
Mısraları birbiri
ile kafiyeli olan beyitler. Beyt-i musarra, gazellerin ilk beyitleri
(matla’) musarra’dır. Her mısrası aynı kafiyede olan şiirlere de musarra
denir. (Musarra tuyuğ gibi) Bu şekilde düzenlenen şiirlerin bir başka
adı müselseldir.

MUTABAKAT
Anlatım içinde kullanılan kelime ve
deyimlerin içeriğe uygun seçilmesi. Karşıtı mübayenet’tir (aykırılık,
zıtlık).

MUVAFAKAT
Kelimenin anlamla, kelimenin vezinle,
kelimenin kelimeyle, anlamın vezinle, anlamın anlamla uygunluğu.

MUVAZENE
Nesirde
seci, nazımda kafiye yerindeki sözcüğü yalnız vezin bakımından eşit
olması. Örnek:

Münderic nüsha-i zâtında kemâlat-i vücûd
Mündemic
tıynet-i pâkinde havass-i icâd

Nâdî
(Münderic ve mündemic
kelimeleri arasında muvazene vardır.)

MÜLEMMA
Bir şiirin bazı
mısraları, bölümleri veya bir mısranın bazı sözcüklerin değişik dillerde
yazılması. Divan edebiyatında Arapça, Farsça, Yunanca’nın Türkçe ile
birlikte kullanıldığı şiirler yazılmıştır. Tanzimat’tdan sonra bu
dillere Fransızca da eklenmiştir. Örnek:

Eyyüha’r-rağibûne
fi’l-evkat!
Edrikûhâ fe-mâ madâ kad fât.

Fevt-i fursat me-kün
çü vakt-i safâst,
Ki besî hestder-cihân âfât.

İrdi bir dem ki
behcetinden anın
Sekiz Uçmâğ’a döndü Altı Cihât.

İş ke-mâ âşe
âşikun va’lem!
Tâvet in-nefsü tâbet il-evkat.

MÜNAKKAHİYET
Gereksiz
sözlerden arındırılmış özlü ifade, konuyu gerektiği kadar işleme;
anlamlı sözcükler arasında eşitlik bulunması.

MÜNŞEÂT
Mensur
yazı veya mektupların bir araya getirdiği dergiler. Divan edebiyatında
edebi değeri olan yazılar bir defterde toplanır ve meraklıları okurdu.
Münşeatlardaki nesirlerde konu birliği aranmaz. Bu eserlerde çeşitli
tarih belgeleri yanında edebi metinler ve özel mektupların biraraya
getirildiği görülür. Münşeât-ı Feridun Bey, Nergisi ve Veysi’nin
münşeatları ünlüdür. Son münşeât örnekleri arasında Münşeât-ı Akif Paşa
önemlidir.

MÜNŞÎ
Sanatlı düzyazı yazan kişiler. Münşilerin
yazılarını toplayan dergiler münşeat’tır.

MÜNTEHABÂT
Seçilmiş
şeyler. Çokluk aynı türde kaleme alınmış, bir veya daha fazla yazarlara
ait yazılar arasından yapılan seçmelerle meydana getirilmiş eser;
seçmeler, antoloji.

MÜSTEŞRİK
Doğulu milletlerin tarih, din,
dil, edebiyat ve kültürlerini araştırıp inceleyen Batılı bilginler.
Şarkiyatçı, oryantalist, doğubilimci kelimeleri de aynı anlamda
kullanılır.

MÜŞAARE
Karşılıklı şiir söyleme. Edebiyat
araştırmacıları müşaareyi üçe ayırır:
1. Bir divan şairinin manzum
eserine diğer bir şairin aynı vezin ve kafiyede nazire yazması.
2.
Âşıklar arasında karşılıklı şiir söyleme. Bir âşığın okuduğu beyit veya
kıtaya diğer bir şair aynı vezin ve kafiyede şiir söyleyerek cevap
verir.
3. Edebiyat meraklılarının şiir okumaları, herhangi bir
mazmunu ihtiva eden beyitler okunur veya birinin okuduğu beyte karşılık
onun son kelimesiyle başlayan bir beyti başkası okur.

MÜŞAKELE
Birden
fazla anlamı olan sözcüklerin art arda gelecek şekilde, iki anlamı ile
kullanılması, birinin söylediği bir sözü bir başkasının değişik anlama
gelmek üzere tekrarlaması. Karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek
veya mecazi anlamda söylediği bir sözü, diğeri başka bir düşünceye
yanıt olacak şekilde tekrarlar. Birinci anlamı gerçek olursa çoklukla
ikinci kullanıştaki anlamı mecazidir. Örnek:

“Tezer
Yine mi
kanmıyorsunuz sözüme
Ne için bakmıyorsunuz yüzüme
Beni bir kere
okşasanız ne çıkar?
Melik
Sen çıkarsın… Demek ki fitne çıkar!”

Abdülhak
Hâmid Tarhan

MÜTAKARRİN
Kafiyeleri birbirinin peşinden gelen
ve iki kafiyeli olan şiir. Örnek:
Hangi âkıl der ki ancak râh-i
gülşenden geçin
Bir de gafiller şu nâilgâh-i şîvenden geçin

Muallim
Naci

MÜTEKERRİR
Murabba, muhammes, müseddes gibi nazım
şekillerinde bendlerin sonlarında tekrarlanan mısra veya beyitler.

MÜTELEVVİN
Divan
edebiyatında bir beytin okunuşu sırasında küçük bir değişiklikle veznin
bir başka vezne çevrilmesi.

MÜZDEVİC
Murabba, muhammes,
müreddes benzeri nazım şekillerinde bendlerin sonundaki mısraların
birinci bend ile kafiyeli olması.

NAKARAT
Şiirlerde bendlerin
sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar. Bu bölüm, anlam bakımından her
bendi şiirin ana duygusuna bağlar. Şiirin, nakarat bölümlerinde ifade
olunan duygu ve düşünce etrafında gelişmesini sağlar. Nakarat, halk
şiirinde bağlama veya kavuştak diye bilinir. Sözlü musiki eserlerinde
aynı söz ve ezgi ile tekrar edilen bölüm de nakarattır.

NÂME
Mektup,
kitap, risâle, ferman gibi anlamlar taşıyan Farsça bir kelime. Eskiden
kitap türü olarak çok kullanılmıştır. Kıyafetnâme, kâbnâme, Hamzanâme
gibi. Resmi nitelikteki kağıt ve mektuplar da nâme diye bilinirdi.

NÂT
Hazreti
Muhammed’i övmek için yazılan şiirler.

NAZIM
Dizelerden
oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım şekli. Kelime, “dizmek, ipliğe inci
dizmek” anlamlarını taşır. Nazımda sadece anlam değil, seslerin musikisi
de önemlidir. Akılda kolay kaldığı için ezberlenmesi istenen bilgilerin
çoğu bu yolla ifade edilir. En küçük birim dizedir (mısra). Ayrıca
beyit, kıta, bend gibi nazım birimleri de vardır. Şiirler de nazım
şeklinde yazılır, ancak her nazım, şiir değildir.

NAZİRE
Bir
şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve
redifle yazılan şiir. Divan edebiyatı nazım türüdür. Kelime Arapça “eş,
değer” anlamlarındaki nazir’den gelir. Nazire yazma, tanzir, tanzir etme
diye anılır. Nazire geleneği Türk edebiyatına İran edebiyatından
geçmiştir. İranlı şairler nazireye cevâb adını verirler. Alay ve şaka
yollu yazılmış nazirelere tezhil veya hezl denir. Örnek:

Fuzûlî’nin
gazeli
Hayret ey büt sûretin gördükte lâl eyler meni
Sûret-i
hâlim gören sûret hayâl eyler meni

Mihr salmazsın mana rahm
eylemezsin munca kim
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler meni

Za’fı
tâli mân-i tevfik olur her nice kim
İltifâtın ârzû-mend-i visâl
eyler meni

Men gedâ şahâ yâr olmak yok ammâ neyleyem
Ârzû
ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler meni

Tir-i gamzen atma kim bağrım
deler kanım döker
Akd-i zülfün açma kim âşüfte-hâl eyler meni

Dehr
vakf etmiş meni nev-res civanlar aşkına
Her yeten meh-veş esîr-i
hatt u hâl eyler meni

Ey Fuzûlî kılmazsam terk-i tarîk-i aşk kim
Bu
fazilet dâhil-i ehl-i kemâl eyler meni

Fuzûlî

Nedim’in
Fuzuli’nin bu gazeline yazdığı nazire:

Bûs-ı la’lin şöyle
sîr-âb-ı zulâl eyler beni
Kim gören âb-ı hâyât içmiş hayâl eyler beni

Şâire
söz bulmağa minnet yok amma neyleyim
Âh kim hâyret seni gördükçe lâl
eyler beni

Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la’l-i lebin
Bir
şeker handeyle mest-i bî mecât eyler beni

Bağda zülf ü ruhun
andıkça bu kimdür deyü
Sünbül ü gül birbirinden sûal eyler beni

Nükhet-î
zülfünle geldikçe nesîm-i nev-bâhar
Turra-i sünbül-sıfat âşüfte-hâl
eyler beni

Nâ-tüvânım şöyle çeşmin hasetinden kim gehî
Sâye-i
müjgân-ı âhü pây-mâl eyler beni

Gerdişin gördükçe sâkî-mülâyım
meşrebin
Arzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler beni

Hasret-i
çeşminle ben hâk-i siyâh olsam dahi
Baht âhir sürme-i çeşm-i gazâl
eyler beni

Güldürür ya ağlatır ya lütf eder yâhud itâb
Hâsılı
neylerse ol ruhsâr-ı âl eyler beni

Arz-ı hâlim çok efendim hak-i
pây devlete
Lütfun ammâ bî-niyâz-ı arz-ı hâl eyler beni

Ben
kulun lâyık değildir aslına ammâ yine
İltifâtın ârzü mend-i visâl
eyler beni

Gûyyâ bilmez efendim bende-i dîrinesin
Kim Nedîmâ
bu mudur deyü suâl eyler beni

Nedîm

NESİR
Duygu,
düşünce ve hayallerin dilgilgisi kurallarına uygun cümleler içinde
anlatılması şeklindeki edebi eser. Edebiyatın iki anlatım yolundan
biridir. Diğeri nazımdır. Nesirde aklın kontrolü altında duygu, düşünce
ve hayallere yer verilir. Nazımdan daha geç doğmuştur. Düşüncelerin
fadesi için nazımdan çok daha zengin imkanlara sahiptir. Hikaye, roman,
tiyatro, masal, hatırat, makale, sohbet, deneme, gezi yazısı, biyografi
gibi edebiyat türlerinde hep nesir kullanılır. Nesrin en küçük birimi
tek başına bir anlam ifade eden cümledir. Nesir, kullanılan üslûba göre
sade nesir, orta nesir ve süslü nesir olmak üzere çeşitlere ayrılır.

NİDA
Divan
edebiyatımızda bir sanat türü. Şairin korku, sevinç, şaşkınlık, acı,
ızdırap, öfke gibi pekiştirilmiş, duygu ve düşüncelerini okuyucuya
hissettirebilecek şekilde işlemesi. Çokluk “ey!, hey!, vay!” gibi
ünlemlerle seslenilir. Tekrîr ve teşhis sanatlarıyla birlikte
kullanılır. Örnek:

Ey mi’delerin zehr-i tekazası önünde
Her
zilleti bel’eyleyen efvâf kadide;
Ey fazl-ı tabiatle en âmâde ve
mün’im
Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ve âkim
Her ni’meti, her
fazlı, hep esbâb-ı rehâyı
Gökten dilenen züll-ı tevekkül ki…

Mürâyî
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:18 pm

O-Ö

OTOBİYOGRAFİ
Bir kimsenin
kendi hayatını yazdığı eser. Biçim ve içeriğiyle bir edebi değer
taşımalıdır.

OTOGRAF
Yazarın kendi el yazısı. Eskiden hatt-ı
dest (el yazısı) deyimi kullanılırdı.

OTTOVA RİMA
Sekiz
mısralı bir nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra
Fransız edebiyatında, buradan da Türk edebiyatına geçmiştir. Batı
edebiyatında kafiye şeması, abababcc’dir. Bu şema bizde değişikliğe
uğrayarak ababcccb şeklini almıştır. Aabbccdc şekli de görülür. Bu nazım
şekli lirik tür için elverişlidir. Ottova Rima’yı edebiyatımızda daha
çok Abdülhak Hamid kullanmıştır. Örnek:

(MAKBER’den)
Bu
makberdir o bâba makdem,
Bilmem ne duyar girince, adem?
Sûzişlerimin
budur esâsı
Hep şüphelerin bu en fenâsı
Benlik acebâ kalır mı ol
dem?
Sönmüş erimekte o nûr-i dîdem.
Ben gözler idim bu hâli ey yâr
Senden
daha çok zaman akdem…
Abdülhak Hâmid

OZAN
Kopuzla türkü
söyleyen en eski Türk şairleri. Osmanlı döneminde halkı şairleri için
kullanılırdı. Âşık sözünün karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da
taşıyordu. Ozanların toplumda önemli yerleri vardı. Beylerin huzurunda,
dini törenlerde, elindeki kopuzunu çalarak kahramanlık destanları
okurlar, halk arasında kıssa söylerlerdi. Memluk ordusunun mızıka
takımında ozan denilen çalgıcılar olduğu tarihi kaynaklarda yazar.
Selçuklular’da da benzer durum görülür.

ÖNSÖZ
Eserin niçin ve
ne amaçla yazıldığını belirtmek için kitabın başına eklenen yazı. Bu
bölümde yazar ya kitabın özetini verir veya hangi nedenle yazdığını
açıklar. Eskiden, “sebeb-i telif-i kitab” (Kitabın yazılışının sebebi)
sözü kullanılırdı. Tanzimat’tan sonra edebiyatçılar, mukaddeme başlığı
altında yazdıkları önsözlerde edebiyat anlayışlarını belirleyici
açıklamalar yaptı. Namık Kemal’in Celaleddin Harzemşah, Recaizade Mahmud
Ekrem’in Zemzeme, Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber mukaddemeleri
bunlardandır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:18 pm

P

PARAGRAF
Bir fikrin işlendiği yazı
bölümü. Bir veya birkaç cümleden meydana gelebilir. Satırbaşı yapılmış
her bölüm bir paragraftır.

PASTORAL
Çoban ve kır hayatını,
köylerdeki yaşayış şeklini anlatan şiir. Grekler’in bukolik dedikleri bu
türü Edebiyat-ı Cedide’ciler eş’ar-ırâiyâne (Çoban şiirleri) diye
adlandırmışlardır. Pastoral şiir, süsten, kelime oyunlarından,
yapmacılıktan uzak sade bir dille yazılır. Eski Yunan edebiyatında
Theokrites ile Latin edebiyatında Vergillius, pastoral şiirin ilk ve en
güzel örneklerini verdi.

PELTEKNÂME
Kekeleme şiiri. Lisan-i
pepeği adı da verilir. Halk edebiyatı nazım şeklidir. Âşık, kelimelerin
ilk hecelerini, bazen de kelimelerin çoğunluğunu kekeleyerek söyler. Bu
tekrarlar ölçüye dahildir. Örnek:
Bu bu bugün gö gö gördüm yü yü
yüzün dilberâ
Ba ba baktım gö gö gönlüm oluptur ziyaâ
Di di dilim
pe pe peltek sö sö söyler zebanımı
Ne ne ne derse de de desin dimesin
tek sana
Abdi İmam

PLOT
Roman, hikaye, tiyatro gibi
eserlerde, baştan sona devam eden hareketlerin yapısı. Bir bakıma eserin
planıdır. Kahramanların ve olayların meydana getirdiği devamlılığı
ifade eder. İkinci, üçüncü derecedeki kişi ve olaylar, görünüp kaybolan
bir başka zaman, mekan ve olayla ortaya çıkan kişiler, duygusal
davranışlar plotu tamamlar ve zenginleştirir. Plot, yapısına göre
çeşitlere ayrılır. Bazı plotlar trajik olayları, bazıları komedi, masal
ve hiciv gibi konuları göstermek için kurulur. Eser, bu plota göre
kimlik kazanır.

POETİKA
Şiir üzerine düşüncelerin ve
teorilerin bütünü. Bu kelime eskiden Fransızca’da yalnız şiirin değil,
güzel sanatların teorisini güzelliğin feslefesini, bir bakıma estetiği
ifade ederken, bugün şiir sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur. Batı
dillerinde poetika konusuna giren birçok eser var. Türkçe’de ise, bazı
şiirlerin ve grupların bildiri niteliğindeki, genellikle savunmaya
dayalı birkaç önsözü görülür. Necip Fazıl Kısakürek’in de bir Poetika’sı
var.

PROZODİ
Kelimelerin taşıdıkları seslerin değerlerine ve
hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi. Tonlamaya, hecelerin
vuruşuna kelimelerin uzunluk ve kısalıklarına dikkat edilerek söylenir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:19 pm

S-Ş

SADR
Bir beyitte birinci
mısranın ilk parçası ile nesirde cümlenin ilk parçası.

SAGU
İslamiyet
öncesi Türk edebiyatında ölen kimselerin arkasından söylenen şiirler.
Sevilen, sayılan özellikle gösterdiği kahramanlıklarla tanınmış
kimselerin ölümü üzerine ozanlar tarafından, yuğ adı verilen cenaze
törenlerinde okunur, ölen kişinin yiğitliği, iyiliği, cömertliği,
faziletleri dile getirilirdi.

SAKİNAME
Sakiye (içki sunana)
seslenmek yoluyla içkiyi (çokluk şarabı) ve içki meclislerini,
adetlerini, içkiyle alakalı bütün düşünce, duygu ve kavramı bazan
tasavvufi, bazan da dünyevi işleyen şiirler. Mesnevi şeklinde yazılır.
Terkib-i bend, terc-i bend veya kaside şeklinde de görülür.

SALİYE
Divan
edebiyatımızda yeni yılı kutlamak için yazılan şiirler. Bu şiirlerde
daima girilen yılın tarihini tespit eden bir beyit de bulunur.

SARMA
KAFİYE
Dört mısralık bendlerle kurulan nazım şekli. Her dörtlükte
birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü mısralar kendi aralarında
kafiyelidir. Kafiye şeması şöyledir: Abba, cddc, effe. Örnek:

Rûhumu
bu çarmıha kendi ellerimle gerdim:
Bir nebi ızdırabı kaynıyor her
yerimde.
Ölüm, siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde
Aldığım her
nefesi son nefes gibi verdim!
Yusuf Ziya Ortaç

SATRANÇ
Saz
şairleri tarafından aruzun müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün kalıbıyla ve
musammat gazel şeklinde yazılan şiirler. Musammat beyitlerden oluştuğu
için, her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür. Bu parçalar alt alta
yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekil ortaya çıkar.
Bu şeklin kafiye şeması şöyledir: abab cccb dddb… Örnek:

Sevdi
gönül bir püsteri / Sanatı terzi güzeli
Hüsnünü bir muhtasarı / Şerh
ederek söylemeli

Matlanın fâikını / Sohbetinin lâyıkını
Ben
gibi bir âşıkını / Eylemiş aşkıyle deli

Düştü gönül çâresine /
Kaşlarının karesine
Çehre-i menâresine / Yandı derûnum göreli

Vardı
ellerim eline / Tutuldu dilim diline
Kâkülünün bir teline / Bağladı
bu cân ü dili
Emrahî

SAYA
Aşık edebiyatında nesir. Mensur
karşılığı olarak da sayalı kullanılır. Secili (müsecca) nesre ise ayaklı
saya adı verilir.

SEBK-İ HİNDÎ
Divan edebiyatında kullanılan
bir üslup. Terim, “Hint tarzı, Hint üslûbu” anlamına gelir. Türk
edebiyatına XVII. İran şairlerinin etkisiyle girdi. Bu nedenle sebk-i
İsfahâni diye de bilinir. İran edebiyatına ise Hindistan’dan geçmiştir.

SECİ
Cümlelerin
veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliği.
Nesirde kullanılan bir çeşit kafiyedir. Secili nesre müsecca adı
verilir. Edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiştir.

SEHL-İ
MÜMTENİ
Söylenmesi kolay görülen ama benzeri yapılmak istendiğinde
güçlüğü ortaya çıkan söz. Bu tür sözler sade ve derin anlamlıdırlar. En
güzel örneklerini Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Mehmed Akif Ersoy
vermişlerdir. Örnek:

Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Yunus
Emre

SELÂMET
Cümlelerin doğru ve sağlam olması. İfadenin
düşük, eksik olmaması gerekir.

SELÂSET
Bir yazıda cümle ve
kelimelerin akıcı, âhenkli, kolay ve anlaşılır olması. Selâset,
sözüklerin birbirine uygun seçilmesiyle sağlanır.

SELH
Başkasına
ait bir şiirin anlamını alıp kelimelerini değiştirerek yeniden yazmak.
Selh intikal’in bir çeşidi sayılır.

SELİS
Halk şiiri nazım
şekli. Aruzun fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla gazel
şeklinde yazılır. Murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazılmış
selislere de rastlanır. Kafiye düzeni divan, semai ve kalenderi nazım
şekilleri ile aynıdır. Örnek:

Benden özge sana yok âşık-ı âvâre
güzel
Sûziş-ı firkat ile yakma beni nâre güzel

Dün gece dîde-i
hunkâr ile ettikte nigâh
Ciğerim başına açtın yine bir yâre güzel
Nûrî

SERBEST
NAZIM
Bend, vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli.
Bendlerin, mısraların ve hecelerin sayıları belli düzene bağlı değildir.
Şair isterse kafiyeli yazar. Bendleri sınırlayabilir veya sınırlamaz.
Önce Fransız sembolistleri arasında yayıldı. Türk edebiyatına Servet-i
Fünûn döneminde Batı edebiyatından girdi. Serbest nazmın uygulanışı üç
aşama geçirdi:
1. Vezinli-kafiyeli serbest nazım: Servet-i Fünûn ve
Fecr-i Âti döneminde görülür. Mısralar bir kelimeye kadar kısaldı,
kafiye belli bir kurala göre sıraland. Aruz veznine yer verildi, bir
şiirde birkaç aruz kalıbı veya bu kalıpların çeşitli cüzleri kullanıldı.
2.
Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım: 1925-1930 yıllarında görülmüş,
1930’dan sonra yaygınlık kazanmıştır. Vezin bırakılmış, bir heceye kadar
küçülen dizeler kurulmuştur. Bu dizeler hiçbir dış düzene bağlı
değildir. Şair belirtmek istediği fikri taşıyan kelimeyi öne çıkarır.
Büyük harfler sadece cümle başlarında kullanılabilir. Kafiyeli
mısraların arası açılarak kafiye örgüsü gevşetilir.
3.
Vezinsiz-kafiyesiz serbest nazım: 1940 yılından sonra yaygınlaşan bu
anlayışta vezin ve kafiye tamamen bırakıldı şiirde iç uyum önem kazandı.
Örnek:

Yolcu Yolunda Gerek

Hastalar,
Kar isterler
Kafdağının
ardından
Ve buluttan döşek,
Onlar,
Yaramaz çocuklardır,
Sallar
durur,
Dünyanın balkonundan,
Düştü düşecek!
Gölgen kaçıyorsa
senden,
Düşmüşse gökte yıldızın,
Kavga başlar canla ten arasında
Ne
bilelim;
Hangi pınarın suyu,
Ya da çiçeğin özünde derman,
Büyük
yerden geldi ferman
Yolcu yolunda gerek
Ali Akbaş

SONE
İlk
iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım
şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına,
oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir. Edebiyatımızda ilk
Cenab Şahabeddin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i
Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser. Sone kafiye
sistemi üçe ayrılır.
1. İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd,
ede
2. Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed
(İtalyan
ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir.)
3.
İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek
bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar. Kafiye
şeması: a b a b c d c d e f e f g g. Örnek:

Yüksük

Yüksüğün
ince şeklini yazmak
Bana pek güç gelir kadınlardan
Sorunuz belki
bir güzel parmak
onu tersim için bulur imkan

Bunu bir çekmenin
içinde gören
Mu’teber bir refik-i hane sanır;
Kadrini pek
bilirler elde iken,
Düştüğü anda mutlaka alınır.

O da layık
nezâketin eline:
Tenine saplanır iken iğne,
Yine pekçok sever iş
işlemeyi;

Bin letâfetle çırpınır her ân…
Sanki bir nahl-i
nev-hayâta konan
Küçücük bir kuşun küçük yüreği!
Ali Ekrem
(Bolayır)

SÖZLÜK
Bir dilin veya dillerin kelime haznesini
(sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, kelimenin kökünü
esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve
anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren eser. Sözlükler tek dilli
veya çok dilli olabilir. Madde başlarını a-be-ce sırası takip eder.
Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir. Arap harfli
eski sözlüklerde madde başı Arapça kelimenin üç harfli kökünün son harfi
esas alınarak sıralanırdı. XIV.-XV.yüzyıllar arasında yaşamış olan
el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim
Asım bu sistemi kullandı. İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi
kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir.
İslam dünyasında en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail
Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseri. Vankulu Lügatı diye bilinen
Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir. Türk
kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe’den Arapça’ya Divanü
Lügati’t-Türk’üdür.

ŞAHESER
Nesilden nesile geçen, benzeri
yazılamayan yüksek değerdeki edebi eser. Şaheserlerin başlıca
özellikleri şöyle sıralanır: Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır,
her devrin okuyucusu tarafından aranır, okunur ve takdir edilir, zamanla
yayılır, ulusal ve uluslararası unsurlar içerir, pekçok yabancı dile
çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere örnek olur.

ŞİVEYE
MUGAYERET
Şivesizlik. Dili kuralları dışında kullanmak. Türk dilini
iyi bilmemekten, dilimizin özelliklerini gözönüne almaksızın yabancı
dillerdeki bazı kullanış şekillerini tercüme edip uygulamaktan doğar.
“Meşrubat içmek” yerine “meşrubat almak”, “banyo yapmak” yerine “banyo
olmak” gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
Admin
Administatör
Administatör
Admin


Mesaj Sayısı : 485
Rep gücü : 6527
Lakap : astronot
Sözü : bir gün öleceğimi bilsemde yaşamaya devam ediyorum
Erkek
Kişi sayfası
Rep:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Aktiflik:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)
Başarı:
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Left_bar_bleue1100/1100Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty_bar_bleue  (1100/1100)

Edebiyat Terimleri Sözlüğü Empty
MesajKonu: Geri: Edebiyat Terimleri Sözlüğü   Edebiyat Terimleri Sözlüğü Icon_minitimeC.tesi Şub. 27, 2010 9:26 pm

T

TA’KİD
İfadeye açıklık getirememe,
anlatamama halidir. İkiye ayrılır.
1. Lafzi ta’kid: Bir cümlede
kelimelerin yerli yerine kullanılmamasından doğar. Örnek:

Ben
fakîrî etme terk memnûn-i ebnâ-yı zaman
Hasıl etmezsen değil gam
matlabım yâ Rab bana
Râgıp Paşa

2. Manevi ta’kid: Bir cümlede
kelimeler yerli yerince kullanılmakla beraber bir anlam çıkmamasına
denir.
Örnek: Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen
Nef’î

TA’RİFAT
Mevki
sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler. Divan edebiyatı
nazım türüdür. Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar. Sâfi Kasım
Paşa’nın, Kalkandelenli Fikri’nin, Gelibolulu Mustafa Ali’nin,
Yenişehirli Avni’nin ta’rifatı vardır. Örnek:

Nedür bildüm mi
defter-dâr efendi
Eğerçi bir iki üç var efendi
Kiminün işini altun
iderler
Kimin ma’zül kimin mağbûn iderler
Olardur sâ’i-i genc ü
hazînle
Olardur sâhib-i mâl u define
Kalkandelenli Fikri

TA’ŞİR
Bir
gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek
yapılan mu’aşşerdir. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Edebiyatımızda
örneği fazla görülmez. Yahya Bey’in Muhibbî’nin (Kanunu Sultan Süleyman)
gazeline yaptığı ta’şiri örnek olarak verilebilir.

Haste olmak
gûşmâl-i Hazret-i İzzet gibi
Her kişinün yalımın alçak ider gurbet
gibi
Değme bir kimse göre gelmez refahiyyet gibi
Nâleler gûyâ
derây-ı rıhlet-i râhat gibi
Dâr-ı dünya cây-ı fürkat menzil-imihnet
gibi
Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi
Sağlıgun bünyâdı yok
âyinede sûret gibi
Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi
Halk
içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir
nefes sıhhat gibi
Yahya Bey

TAŞTİR
Bir gazelde her beytin
iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana
getirmek. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Kelime, Arapça “bir şeyin
yarısı, iki cüzünden bir cüzü” anlamındaki şatr kökünden gelir.
Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i
mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur. Edebiyatımızda XVIII.
yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir
şekildir. En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır.

TAZMİN
Bir
şairin, bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması. Divan
edebiyatı nazım türüdür. Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri
şarttır. Tazmin eden şair, şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve
aldığı sahibini belirtir. Örnek: Recaizade Ekrem’in şiirini tanzim:

Sanırım
ismini kuşlar heceler
Seni söyler bana dağlar dereler
Su çağıldar
kuzular kırda meler
Seni söyler bana dağlar dereler

Hep seni
aşkın eserken serde
Hüsn ü ânın görünür her yerde
Gezdiğim duygulu
vâdilerde
Seni söyler bana dağlar dereler
Yahya Kemal Beyatlı

TECÂHÜL-İ
ARİF
Anlamla ilgili sanatlardandır. Bilinen bir gerçeği, bilmez
görünerek söylemek yöntemiyle yapılır. Bilinen şey, bilinmiyormuş gibi
anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır. Bu yapılırken mübalağa
ve istifham sanatından da yararlanılır. Örnek:

Âb-gûndur
günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i
devvâre su
Fuzulî

(Bilmiyorum, dönen kubbe mi su rengindedir,
yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır.) Fuzuli, kubbenin, yani
gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyor gibi görünüyor. Aslında
gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok ağladığını belirtmek için
bu yola başvurmuştur.

TEFRİK
Anlamla ilgili sanatlardandır.
Aynı çeşide giren iki şey arasına, birbirine aykırı taraflar (tebâyün)
sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir. Örnek:

Budur
farkı gönül mahşer rûz-ı hicrândan
Kim ol cânım verir cisme bu cismi
ayırır cândan
Ortak çeşit gün, aykırı taraflar ise cisme can verme,
cisimden canı ayırmadır.

TEHZİL
Alay ve şaka yollu yazılmış
nazire. Hezl diye de bilinir. Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin
ve kafiye taklit edilerek yazılır. Tehzil, ciddi şiirleri bayağılıktan
uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli
örnekleri arasında kabul edilir. XVII. yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan
bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri, Havâyi, Sünbülzade Vehbi,
Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla), Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe
vermişlerdir.

TEKRAR
Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi,
estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek. Aşırı tekrar sözkonusu
ise buna kesret-i tekrar denir.

TELMİH
Divan edebiyatı
sanatlarından. Söz sırasında bilinen bir olaya, bir kişiye, kıssaya ya
da atasözüne işaret etmektir. Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil
bir iki sözcükle anlatılır. Örnek:

Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı
gelirsin
Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin
Nabî
(Şair
beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor.)

TENÂFÜR
Bir
ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf, hece, sözcük ya da tamlamaların
kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır. İkiye ayrılır:
Harflerle
tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı
sözcükte toplanması. Örneğin: Yaptırttık
Sözcüklerle tenâfür:
Söylenişleri zor olan, dinlenmesinden zevk alınmayan ağır vurgulu
sözcüklerin art arda sıralanması: Örnek:
Şu köşe yaz köşesi, şu köşe
kış köşesi

TENASÜB
Divan edebiyatında anlamları arasında
bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi
sanat. Örnek:

Asîb rûzigârı gülistân-ı dehre
Sen serv-i
gül-izârı hevâdar olan bilür
Bakî

Tenasüb, ilham ve tezat
sanatlarıyla da birlikte kullanılır. Bu yönüyle de ikiye ayrılır:
İlham-ı tenasüb: İlham ve tenasüb sanatlarının birlikte kullanılmasıyla
yapılır. İki anlamı olan bir sözcüğün, dize ya da beyit içinde
belirtilmemiş anlamıyla diğer bazı sözcüklerin arasında anlam bakımından
bağlantı kurularak yapılır. Örnek:

Ne güzel vâkıadır bu ki asup
can gözünü
Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm
Zatî
(Can
gözünü açıp gaflet uykusunda geçen ömrümün bir rüya olduğunu görüp
anlamam ne güzel bir olaydır. Rüya, düş kelimelerinin kastedilmeyen
ikinci anlamının hâb ve rüya sözcükleriyle ilişkisi vardır.)

İlham-ı
tezad: İlham ve tezat sanatları birlikte kullanılır. İki anlamı olan
bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla anlamlı bir
sözcük arasında ilişki kurmak şeklinde yapılır. Belirtilmeyen anlam
cinas yoluyla sağlanır. Örnek:

Serverlik ister isen üftâdelik
şiâr et
Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde
Fuzulî
(Burada
ayak önce kadeh sonra gerçek ayak anlamlarıyla kastediliyor. Fuzulî
beyitte sözcüğün vurgulamadığı ayak anlamı ile baş sözcüğü arasında
tezat yapıyor.)

TERDİD
Bir anlatımda sözü dinleyici ya da
okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir
sonuca götürme yoluyla yapılan edebi sanat. Sözün ciddi bir sonuca
varması haline terdid-i sâdık, varmamasına terdid-i mutâyip denir.
Örnek:

Dizilirler ayakta
Ana baba ve kardeş
Hayal ırak…
Irakta
Eder fiillerle güreş

Başından kayar yastık
Nura
döner karanlık
Sırlar çözülür artık
Kırka çıkınca ateş
Necip
Fazıl Kısakürek

TERZA RİMA
Üçer mısralık bentlerle kurulur.
Bend sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması
şöyledir: Aba bcb cdc ded e.
İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü.
Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza
rima’yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir. 1908’den
sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son
mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir.

TESBİ
Bir gazelin
beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba’dır. Müsebba
musammatlardan bir nazım şeklidir. Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa)
bbbbb (ba) ccccc (ca). Tesbi, Türk edebiyatında çok az görülür. İzzet
Molla’nın Fuzuli’nin bir beytini, Leyla Hanım’ın da İzzet Molla’nın bir
beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi’ler de vardır.

TETABU-I
İZÂFÂT
İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama.
Edebiyatımızda Türkçe, Farsça, Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit
tetâbu’ı izâfâta rastlanır. Türkçe kurala göre iki, Farsça kurala göre
üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz. Türkçe tetâbu’-ı
izâfât’a örnek:

“Ahmet’in söylediklerinin doğruluk derecesinin
araştırılması…”
Farsça tetâbu’-ı izâfât’a örnek:

Ey vucûd-ı
kâmilün âyin eclâr-ı feyz-I Hak
Âsitânım kıble-ı hâcât-ı erbâb-ı
yakîn
Fuzulî

TEVÂRÜD
İki şairin birbirinden habersiz aynı
mısrayı veya beyti tesadüfen yazması.

TEVKİYE
Anlamla ilgili
sanatlardandır. İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın
anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek. Birçok edebiyatçı bu sanatı
iham sanatıyla aynı kabul etmiştir. Fakat ihamda, ikiden fazla anlamı
olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken,
tevriyede uzak anlamına işaret edilir. Örnek:

Kûyunda nâle kim
dil-i müştâkdan kopar
Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar
Nâili-Kadim

TRİYOLE
On
mısralı bir nazım şeklidir. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder
mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün
sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda
tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra
ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir. Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa
bbbb. Örnek:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var,
Nedir bu
hâl-i perişanın ey hilâl-seher?

Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem
ezhâr
Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr:

Niçin? Ben
anlamadım kimden etsem istifsâr?
Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat
var!

Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter
Hazan içinde
solan bir çiçek gibi dil-ber

Sürûr fec ile şâdân iken bütün
yerler,
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher?
Tahsin Nuhid
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://teknoclub.yetkinforum.com
 
Edebiyat Terimleri Sözlüğü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Tekno Club :: Bir yudum ders :: Diğer dersler,Diğer sınıflar-
Buraya geçin: